Bölücü örgüt PKK teröristlerince, Şemdinli’de yapılan saldırıda şehit olan kahraman Vatan Evlatlarına, Allah’dan sonsuz rahmetler, acılı ailelerine, silah arkadaşlarına, sevenlerine ve ülkemizde bu şehitler için üzüntü duyanlara (bu ülkede yaşayan ve ülkenin ekmeğini yiyenlerden, şehitlere üzülmeyenler olduğu şeklinde yaygın söylentiler var…) başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.
Milletimizin gözyaşına boğulduğu dün gece, televizyonlarda göbek atanları ve özellikle ahlak öğütücülerinden programcı Okan Bayülgen’i şiddetle kınıyorum. Çünkü, bu kişi yayına aldığı geyiklerle, uzun geyik muhabbetti yaparak, izleyenlerinde tanık olduğu üzere “ yatakta erkek nasıl olmalı?, yatakta kadın nasıl olmalı? “ gibi uçuk sorularla ve alınan saçma cevaplarla çığlıklar atarken gözleri yaşarıyordu. Mavi Marmara gemisinde hayatlarını kaybedenler için sokaklara dökülenlerden, şehitler için de benzer yürüyüş bekleyenlere cevap veren gazeteci Sayın Sabahattin ÖNKİBAR, gazetesindeki köşesinde, bu kişileri kastederek “ onlar şehit askerler için yürüyüş yapmazlar, çünkü, onlara göre toprağa düşen Mehmetçikler kafir devletin askerleridir, Türkiye’nin öncelikli sorunu PKK değil, TSK’yı PKK’dan tehlikeli görenlerdir “ diyerek acı gerçekleri dile getiriyordu.
Türk Devleti, cepheden, açık ve yaygın, planlı ve amaçlı olarak girişilmiş silahlı bir saldırı ile karşı karşıyadır. Bir ay içinde verdiğimiz şehit sayısı elliyi aştı. Bu süre içinde bir tek terörist cesedi gösterilemedi, bir terörist için hainlerce yapılmış cenaze merasimi medyaya yansımadı. Halbuki, bir zamanlar, her ölü terörist için “ bizim de şehidimiz var” diyerek görkemli törenler yaparlardı. Ülkenin her yanındaki güvenlik güçleri, evleri, aileleri, devlet görevlileri ve kuruluşlar, hatta, kalabalık yerler ve şehirler dahil bu silahlı saldırının hedefi içindedir.
Bu güne, göz göre göre, nice tehditler altında gelindi. Şimdiye kadar olan çatışma ve eylemler, sokak gösterileri, yol kesmeler, pusular, mayınlar ve zorunlu çatışmalar şeklinde cereyan ediyordu. İskenderun saldırısı ile sorun farklı bir boyuta taşınmış oldu. Artık, bölücüler, açıktan ve cepheden devlete saldırıya geçtiler.. Demek ki, saldırı için istedikleri ortam ve şartlar oluşmuştu. Bölücü terörün yakın geçmişte gerçekleştirdiği, Aktütün, Dağlıca baskınları, Karadeniz saldırısı, milletvekilinin “Türk Milletinin, Kürtler önünde diz çökeceği günler yakındır“ şeklindeki savaş ilan eden sözleri, ünlü belediye başkanının, tüm makamlara ve devlet büyüklerine aleni küfürleri, Kandil gelenlerinin hemen salıverilmeleri ve şehir şehir dolaştırılmaları, bölücü başının üstü kapalı tehditleri ve saldırı için gün tayini, Samsun olayına tepki olarak iki polisin şehit edilmesi dahil bir çok olay bu günlerin açık habercileriydi.
PKK örgütünü, bize karşı pazarlık aracı, tehdit unsuru olarak kullananlar veya yandaş gören ve bu yönde hareket eden devletler, kurumlar veya gizli örgütler olabilir. Fakat, herkes iyi bilmelidir ki, PKK örgütü, bir başkasının emelleri uğruna faaliyet gösteren taşeron bir örgüt değildir. Bu örgüt, kuruluşuna 1978 yıllarında başlamış, gerekli hazırlık dönemi sonrasında, yani, 1984 yılında, 3 ilçeye 300-400 silahlı militanla, aynı gece saldırarak ismini, eylemini ve nihai amacını ilan etmiştir. İlan edilen amaç “ Türkiye topraklarında bağımsız bir Kürdistan devleti kurulması” şeklindeydi. Saldırılan üç ilçeden biri de Şemdinli ilçesidir. Geçen zaman içinde, bu amaçlarından saptıkları veya vazgeçtiklerini gösteren bir tek açıklamaları olmamıştır. Türk Milletini, oyalamak, susturmak, avutmak, kandırmak ve uyutmak için kullanılmış olan, ekonomik sorunlar, kültür, eğitim, kimlik konuları, demokrasi, özgürlükler, barış, insan hakları ve işsizlik konuları, asıl amaçlarının üstünü örtmek, esas amaçları perdelemek için kullanılmış hususlardı.
Gazeteci köşe yazarlarının bazılarının yazdığı gibi, ülkemizin karşı karşıya olduğu bu durum tam bir savaş halidir. Bu saldırı karşısında YAPILMAMASI GEREKEN İLK ŞEY “ SALDIRI YERİ VE ZAMANINI BEKLEMEK” olamaz. Devlet güçleri ve Millet, teröristlerin saldırısını beklemek durumunda kalırsa, kaderini düşmanın eline bırakmış sayılır. Günümüzün tehlike doktrinine- teorisine göre, devletler, kendileri veya vatandaşları için tehdit teşkil ettiğine inandıkları (muhtemel düşmanları) unsurları, dünyanın neresinde bulunurlarsa bulunsunlar, oralara gidip saf dışı bırakmak hakkına sahiptirler. ABD’nin dünya çapında yaptığı operasyonlar bu doktrine dayanır. Türk Devleti ve Türk Milleti, kendi varlığına, vatan sathında ve her cepheden saldıranlara karşı beklemekle yetinecekse, kendi varlığını ve geleceğini inkar etmiş sayılır.
Milletimizin yüreğine ateşin düştüğü dün gece, TV programlarına çıkarılan ve yaşanan olayları değerlendirip, mazeretler uydurmakla meşgul olanlar, gelecek için yol haritası çizenler, gençliklerini Filistin kamplarında eğitimle ve devletle mücadele ederek geçirmiş, bu günün yazar ve gazetecileri ile Milletin ezberini bozmakla övünen aydın ihaneti uygulayıcılarıydı. Bu arada, bazı beyanlarda, TSK’dan açıklama beklediğini söyleyenler de vardı. Terörle mücadele etmiş, altın madalyalarla taltif edilmiş, gözleri, kolları, bacakları, hatta, yüzleri olmayan gazileri gördükçe, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı şehitlerini düşündükçe, kırk yıla yakın zamandan beri iştirak ettiğim yüzlerce şehit cenaze törenleri ve şehit olan kahraman arkadaşlarım aklıma geldikçe, yaşamakta olduğum günleri yaşanmış günler saymıyorum.
Bu günler, TSK düşmanları için sevinç çığlıkları atılan günler olmalı.. TSK ortadan kaldırılmalı, yeni bir ordu kurulmalı, diye ekranlarda salyalarını etrafa saçanlar, bir gün gelecek “ nerde bu silahlı kuvvetler” diyeceklerdir. Terör mücadelesi vermiş ve vermekte olanların bir çoğu hapislerde, diğerleri de hapis tehdidi altındayken bu mücadele nasıl yürütülecektir? Terör ile mücadele 25 yılı aşan bir zaman içinde devam etmiştir. Bu mücadelenin güçlüklerini bilmeden, yaşamadan ve öğrenmeden konuşmak işin kolay tarafı olmalı. Dağlarda, bir parça peksimetle, iki gün boyunca, teröristlerle çatışma yürütmek nasıl bir durumdur. Bu konudaki tespitlerimizi başka bir yazımızda özetleyeceğiz.
Yayınlamış olduğumuz “Bu Günlere Nasıl Geldik?” başlıklı yazı dizimizde, arşivlerden ve terörün röntgenini çekmiş olan büyüklerimizden derlediğimiz bilgilerle, ihanetleri, ihmalleri, korkaklıkları, işbirlikleri ve bilgisizlikleri örneklemiştik. Bölücü örgüt PKK’nın kurulduğu günlerde, şimdilerde hiç beğenmedikleri Türk Demokrasisine nasıl sarıldıkları konusundaki bir olayı gelecek yazımızda aktaralım. Mavi Marmara gemisinde hayatlarını kaybedenler için mitingler yapanları, festival ve eğlenceleri iptal edenleri, bu kanlı ve acı saldırılar ve şehitler konusunda da duyarlı olma yolunda gayret göstermeye davet ediyoruz. Son günlerde sıkça dile getirilen “ Anadolu’da Kürt sorunu sona erdi, Türk sorunu başladı” şeklindeki söylemlerin hayal olmasını diliyoruz.
BİR KEZ DAHA “ ŞEHİTLER, ASIL, UNUTULUNCA ÖLÜRLER” DİYELİM VE VATAN SAVUNMASINDA TOPRAĞA DÜŞMÜŞ OLAN ŞEHİTLERİMİZİ UNUTMAYALIM… unutturmayalım… Bu Şemdinli şehitleri arasında bulunan, TAŞELİ yöresinin kahramı Er Süleyman BALLAN’ın acısını da yüreğimizin derinliklerinde hissettiğimizi, yakınlarının acılarını paylaştığımızı da belirtelim.
Derleyen : Av. Naci SÖZEN , 20 Haziran 2010
Bu haber 2698 defa okunmuştur.