| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
19 MAYIS 1919 KURTULUŞA İLK ADIM![]() 18 Mayıs 2018, 21:48 19 MAYIS 1919 – KURTULUŞA İLK ADIM Hatırlanacağı üzere, Osmanlı İmparatorluğu ve müttefikleri 1. Dünya Savaşında yenilince, savaşın galibi olan devletler aralarında Anadolu’yu paylaşmış ve dört cepheden işgale başlamışlardı. Bu işgal ve umutsuzluk ortamında Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK yanındaki birkaç arkadaşıyla birlikte ve Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkmış olup, bu kutlu gün itilaf devletlerinin işgaline karşı Kurtuluş Savaşı'nın başladığı “İLK ADIM” günü olarak ilan ve kabul edilmiştir. Nitekim, Samsun ilinin bir bölümü İlk Adım ismini almıştır. Atatürk tarafından Milli Bayram olarak gençliğe armağan edilen kurtuluşun ilk adım günü, TBBM tarafından kabul edilen 20 Haziran 1938 tarihli kanunla "Gençlik ve Spor Bayramı" ismini, daha sonra ise “Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” ismini almıştır. Milletimizin, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 97. yıldönümünü candan kutluyoruz. 19 Mayıs (Kurtuluşa İlk Adım ) 1919 gününün önemini tam olarak anlayabilmek için bir gün öncesini hatırlamak gerekiyor. Bilindiği üzere, Osmanlı Devleti, Kurtuluş Savaşı öncesi, girdiği tüm savaşları kaybetmiş, 1. Dünya Savaşından yenik olarak çıkmış, ekonomik, siyasi ve askeri yönden tam bağımsız değildi. Yenilgiyle çıktığı savaşlardan sonunda, Avrupa ülkelerine borçlanmış, borçlarını ödeyemeyecek duruma gelince de iflas ettiğini resmen bu ülkelere bildirmişti. Alacaklı devletler, aralarında anlaşarak Osmanlı ülkesinde bir borç ödeme sistemi kurdular ve ismine Duyun-u Umumiye dediler. Yabancıların idaresinde olan bu teşkilat Osmanlı ülkesinde üretilen tütün, buğday, incir, üzüm, maden ve pamuk gibi gelir getiren tüm ürünler bu teşkilat tarafından işletilir, toplanır, satılır ve parası dağıtılırdı. Bu teşkilat Osmanlı Devletinin gelir kaynaklarını ele geçirmişti. Devletin, üretilen ürün ve madenler üzerinde hiç bir tasarruf yetkisi yoktu. Tüm ürünler bu teşkilatın gözetiminde satılır, toplanan para alacaklı devletlere dağıtılır, az bir kısmı da Osmanlı Devletine verilirdi. Bu ekonomik ambargo, siyasi bağımlılığı da beraberinde getirmiştir. Devrim Tarihi Uzmanı, Eğitimci Sayın Prof. Cemalettin TAŞKIRAN hocamızın eserlerinden öğrendiğimize göre, Osmanlı devleti askeri yönden de bağımsız değildi. Almanlarla yapılan anlaşmalar gereği, ordunun başına Alman subaylar atanmış, eğitim ve komuta bu yabancılara bırakılmıştı. Alman general Liman Von Sanders bir üst rütbeye yükseltilerek İstanbul Osmanlı Kuvvetleri Komutanı yapılmış, tüm eğitim kurumları ona bağlanmıştı. Alman Albay Back Vonerlich, Harbiye Komutanı olmuştu. Osmanlı Devleti, ordusunu ıslah etmek için Almanlara başvurarak yardım istemiş ve Alman subayların görevlendirilmesini talep etmişti. İstanbul’da görevli Alman Büyükelçi Vangenheim, aldığı bu teklifi İmparator 2. Wilhelm’e bildirmiş, alınan olumlu cevabı da Osmanlı devletine “ İmparatorun bu isteği lütfen kabul etmek tenezzülünde bulunduğu.. “ şeklinde bildirmişti. Bu aşağılayıcı ifadeye rağmen, Osmanlı Hükümeti Başbakanının cevabı bu aşağılanmayı kabul eden bir üslupla, 24 temmuz 1913 tarihli resmi yazışmada “yüksek teveccüh belirtisinde bulunmaya tenezzül ettiğinden dolayı, derin şükranlarını majeste imparatorun tahtının ayaklarına arz etmeyi sayın ekselanslarından rica eder” şeklinde bir cevap veriyordu. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları bu onur kırıcı olaylara tanık olduklarından, Kurtuluş Savaşı, tam bağımsızlık parolası ile başlatılmıştır. Kurtuluş Savaşı ve yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu kolay olmamış, Vatanın işgalcilerden kurtarılması için dört cephede verilecek olan savaşılar, iç isyanların bastırılması ve siyasi mücadeleler sonunda gerçekleşecektir. Kurtuluş Savaşının özü, Amasya Genelgesinde yer alan “ Milletin Bağımsızlığını yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır. “maddesinde ifadesini bulur. Kurtuluş Savaşı ve Atatürk devrimlerinin iki hareket noktası (dinamiği) vardır. Bunlar; “ tam bağımsızlık“ ve “kayıtsız şartsız millet egemenliği “ dir. Kurtuluş Savaşı (Milli Mücadele) gerçeği, Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu savaşı kazanan şehitler, gaziler ve tüm vatandaşlar için, bir zaferden öteye, bir VAR OLMA veya YOK OLMAMA mücadelesi niteliği taşımaktaydı. Mondros Mütarekesi ve Sevr Andlaşması ile paylaşılan ülkemiz, Atatürk önderliğinde, Milletimizin azim ve kararı ile verdiğimiz mücadelenin sonunda vatan kurtarılmış ve işgalciler geldikleri gibi gitmişler, Türkiye için diplomatik bir zafer olan Lozan Barış Andlaşması ile Milli sınırlarımız çizilmiş, Türk İstiklal ve Hakimiyeti tüm dünya tarafından resmen tanınmıştır. Daha yolun başında hazırlanan 20 Ocak 1921 tarihli Anayasamızda “ egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu “ ilan edilmişti. Bu doğrultuda, 01 Kasım 1922 tarihinde Saltanat kaldırılmış, 03 Mart 1924 tarihinde de Hilafet kaldırılmıştır. Nihayet, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm dünyaya ilan edilmiş oluyordu. İç isyanlar, siyasi mücadeleler, suikast ve Menemen olayı gibi sayısız güçlüğe rağmen, sonuca Atatürk liderliğinde kararlılıkla ulaşılmıştır. Cumhuriyet 29 Ekim 1923 günü ilan edilmiştir. Başlangıçta, “ Ya istiklal, Ya ölüm “ parolası ile başlamış olan mücadele, “ Ne mutlu Türküm diyene “ ilkesi ile MİLLET olma yolunda başarıya ulaşmıştır. Atatürk, “Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca, hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz, Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk Milleti denir” demiştir. Kurtuluş Savaşı Başkomutanı, Vatanımızın kurtarıcısı, Cumhuriyetimizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı, çağdaş medeniyetlerin üzerine çıkma ülküsünün öncüsü, eşiz bir lider ve Komutan, çağdaş bir devlet adamı, barışsever, milliyetçi, dil, tarih ve kültür ile yaşamda akıl ve ilmin ışığını işaret eden, diplomat, siyasetçi, araştırmacı, hatip ve düşünce adamı, insanımızı ümmet olgusundan ulus gerçeğine taşımış, onurlu ve eşit yurttaşlar olmamızı sağlamış olan Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, sevgi, saygı ve özlemle, sonsuz rahmet ve şükran duygularımızla andık ve anıyoruz. Fakat, bu başarılarının önemini, ilke ve devrimlerini, gösterdiği hedefleri, hayat felsefesini, yaşantısını, fikirlerini ve bu ilkelerin evrenselliği ve güncelliği konularını tam olarak anlayabildik mi ?, insanımıza, diğer toplumlara ve gençlerimize anlatabildik mi?, anma törenlerinde mutlu muyuz ? sorularına olumlu cevaplar vermiyoruz. Atatürkçülük, özünde, insanlık, vatandaşlık, bağımsızlık, ulusal egemenlik, özgürlük, çağdaşlık, uygarlık, barış, dostluk, bilimsellik, eşitlik, hukuksallık, çalışkanlık, atiklik, ahlaklılık, sevgi, saygı, güven, sorumluluk, yurttaşlık, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik, yapıcılık, üretim, gelişim ve gençlik kavramlarını bir ve bütün olarak içinde taşır. Nitekim, Osmanlı İmparatorluğunda hukukun dini esaslara dayanıyor olması ve devlet ve toplum hayatında dinin egemen olması nedeniyle, Atatürk, daha, 01 Mart 1922 günü, TBMM yasama yılı açış konuşmasında “ her devletin içinde bulunduğu sosyal yaşantısı ve uygarlık derecesine uygun bir hukuki mevzuatı vardır. Bizim milletimizin adalet düşüncesi ve anlayışı hiç bir uygar ulusun seviyesinden aşağı değildir” demiştir. Bu nedenle, hukuki mevzuatımızın tüm uygar devletlerin kanunlarından eksik olması düşünülemez, diyerek konunun önemini vurgulamıştır. Neticede, çalışmalara hemen başlanarak, Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu İsviçre, Ceza Kanunu İtalya, HUMK. İsviçre, CMUK. Almanya, İcra İflas Kanunu İsviçre, Ticaret Kanunu muhtelif ülkelerin kanunları, İdare Hukuk ise Fransa kanunları iktibas edilerek yürürlüğe konmuştur. Atatürk, 29 Ekim 1933 günü, Cumhuriyet Bayramı kutlama töreninde Onuncu Yıl Nutku’nu okumuş ve sözlerini “ Türk Milleti, sonsuzluğa akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne Mutlu Türküm Diyene” diyerek bitirmiştir. Bu ünlü söylevini kendisinin kaleme aldığı, el yazısının sonunda “ bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur. Beni hatırlayınız.” cümlelerini de yazmış olduğu, bunların üzerini çizdiği ve konuşmasında bunlara yer vermediği görülmüştür. Biz Ulu Önderimizi her zaman hatırlıyoruz ve hatırlamaya devam edeceğiz. Atatürk ilke ve devrimlerini, sözlerini, söylevlerini, ırkçılık ve faşistlik kavramlarıyla açıklamaya çalışanların hedefinde Türk Milleti gerçeğini yok etmek yatmaktadır. Halbuki, Atatürk Milliyetçiliğinin felsefesine göre, Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk Milleti denir. Hiçbir vatandaşımızın etnik, din, dil, kültür, mezhep kimliği O’nun Türkiye Cumhuriyetinin birinci sınıf vatandaşı olmasına engel değildir. Çünkü söz konusu olan, birlik dirlik, beraberlik ve siyasal bir bağdır. Türkiye Cumhuriyetini kurmak ve yaşatmak için bir irade ortaya koyan halk Türk Milletidir. Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan her vatandaş kendini bağlı saydığı dil, mezhep, ırk kavim, ne olursa olsun Türkiye’nin maddi ve manevi birinci sınıf vatandaşıdır. Türkiye’de etnik ayrımcılık yapmanın siyasi ve hukuki hiçbir dayanağı yoktur. Atatürk, Cumhuriyet idaresinin insan onuruna en yakışan idare şekli olduğunu söylemiştir. Nitekim, ABD Büyükelçisi ile yapılan resmi görüşmede yaptığı konuşmasında, kendi sesinden dinlediğimizde, demokrasi kavramı ve önemini vurgulamakta, hurafelerden kurtularak çağdaş bilime ve akla yönelmeyi tavsiye etmektedir. Cumhuriyetin 10. yılı söylevinde “ az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir “ demiştir. Ulu Önder Atatürk, “ yurtta sulh, cihanda sulh “ derken, bir taraftan, yurt içinde huzur ve sükunu, güven içinde yaşamayı amaçlamış, diğer taraftan da, milletlerarası barış ve güvenliğin önemini işaret etmiştir. Atatürk, "Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir” der. Atatürk, fikirleri, görüşleri ve "Türk Devrimleri " adı verilen eseriyle, tüm dünyada yankılar uyandırmış bir liderdir. Bu yankılar sebebiyledir ki, Atatürk için bir niteleme aranırsa "çağını aşan lider" sıfatını fazlası ile hak etmiştir. Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve aziz silah arkadaşları başta olmak üzere, Türk Vatanı’nın düşmanlardan kurtarılması, Cumhuriyetin kurulması, Devletimizin varlığı, Milletimizin birliği ve bağımsızlığımızın korunması için savaşanları, emek harcayanları, çaba gösterenleri, bu uğurda şehit olanları, gazilerimizi saygı ve rahmetle anarken, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın sonsuza kadar, daha coşkulu törenlerle kutlanmasını temenni ediyoruz. Derleyen : Av. Naci SÖZEN, 19 Mayıs 2016/ANKARA Bu haber 1685 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |