| ||||||||||
| ||||||||||
SON YORUMLANANLAREN ÇOK OKUNANLAR |
18 MART ŞEHİTLER GÜNÜ VE ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN18 Mart 2024, 12:38 18 MART ŞEHİTLER GÜNÜ VE ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN Bu gün 18 Mart, şanlı tarihimizin seçkin sayfalarından birini teşkil eden Çanakkale Zaferi’mizin 109. yıldönümünü ve Şehitler Günü’nü kutluyoruz. Başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, bu zaferin kazanılmasında görev alan tüm şehitlerimizi, gazilerimizi saygıyla, gururla ve rahmetle anıyoruz. Bilindiği üzere, İngiltere liderliğindeki Fransız donamasına ait savaş gemileri Çanakkale Boğazını süratle geçerek İstanbul'u işgal etmek, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarına hakim olarak, Rusya'ya yardım ulaştırmak istiyorlardı. Bu amaçla, “yenilmez armada” olarak anılan, kendilerine göre "önlerinde kimsenin duramayacağı" güçlü donanmaları, 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazına giriş yaptı. Gemiler arasında İngilizlerin ünlü Agamemnon zırhlısı bile vardı. Düşmanın bilmediği şey, kahraman Türk denizcilerinin Nusrat gemisiyle boğazın sularına önceden mayın döşedikleri ve çevreye topların yerleştirildiğiydi. Çok geçmeden mayına çarpan düşman gemileri yanmaya ve denizin derinliklerine doğru batmaya başladı. Topçuların atışıyla isabet alan gemilerin de yanmaya başlamasıyla devam eden ölüm kalım savaşı sabaha kadar sürdü ve müttefik donamasının ağır bir yenilgisiyle sonuçlandı. Düşman donanması denizden geçemeyeceğini anlayarak geri çekilmek zorunda kalmıştır. Boğazdan geçemeyeceğini anlayan düşman Çanakkale'yi karadan geçmek için kıyılara asker çıkarmaya başlar. Kara savaşları, İngiliz, Fransız, İskoçya ve İrlanda kuvvetleri ile bu devletlerin sömürgeleri olan Avusturalya, Yenizelanda, Hindistan, Nepal, Senegal, Anzaklar, Gurkalar’dan oluşan İtilaf Devletleri ordusunu bekleyen sürprizin, 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal’in liderlik dehası ve emrindeki cesur Türk Askeri (Mehmetçik)’in arasında geçecekti. Çanakkale Şehitleri, bedenlerini mermilere siper ederek canlarını verirken, bir mensubu oldukları Türk Milleti’nin tarihin her döneminde kutsal saydığı “ VATAN, BAYRAK, MİLLET, DEVLET VE BAĞIMSIZLIK “ gibi değerleri, ittifak halinde saldırıya geçmiş olan yedi düvele karşı savunuyorlardı. Bu cephede savaşan askerlerimizin mevzilere koşmadan önce cenaze namazlarını kıldıkları da sabittir. Çanakkale Savaşları, Türk Askeri’ne “ savaşmanın değil, ölmenin emredildiği “ bir mücadele olup, sadece, bu özelliği ile bile, dünyada başka bir örneğine rastlanılamayacak bir savaş olmaktadır. Bu savaş sırasında, çatışma alanlarına metre kareye 5000 mermi düşmüştür. Türk Askeri, kayda geçen rakamlara göre 87 000 şehit vermiştir. Seferberlik ilanı ile başlayan ve savaş sonrası gazilerin evlerine dönüş yolunda verdikleri kayıpları da kapsayacak şekilde hesaplama yapıldığında, bu savaş sürecindeki insan kaybımızın yaklaşık 240 000 kişi olduğunu söyleyen bilim adamları da vardır. Çanakkale cephesine sevk edilenler arasında 15 yaşına kadar lise ve fakülte öğrencileri olduğu için “hey on beşli, on beşli” isimli türkü bile yazılmıştır. Bu nedenle Tıbbiye, Konya, Sivas, Kayseri liseleri savaş yılın mezun vermemiştir. Bu genç öğrencilerin silah kuşanmış şekilde İstanbul İstiklal caddesinde resmi geçit yaptıkları anlara ait resimler yürek burkmaya devam etmektedir. Çanakkale siperlerinde ön saflarda olan Yahya Çavuş ve emrindeki tüm askerleri, Atatürk (o zamanlar Mustafa Kemal)’den aldıkları “ size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum “ şeklindeki emri uygulamışlar ve topluca şehit olmuşlardır. Ünlü Seyit Onbaşı ise, bir orman köyünde ormancılığı bırakarak cepheye koşmuş bir asker olarak, top vinçlerinin isabet alması nedeniyle, 170-240 kilogram ağırlığındaki top mermilerini tek başına namluya yerleştirmesiyle tanınmıştır. Bu dev gibi askerin şöhretini duyan ve kendisini gören bir üst komutan “ bu dev asker yarım ekmekle doyamaz, ona, öğünlerde bir ekmek verilsin “ direktifini vermiştir. Bu emir üzerine, masasına bir ekmek konmuş olan Seyit Onbaşı, yemekten kalkınca, ekmeğinin yarısını yediği, diğer yarısını bıraktığı görülmüştür. Sebebi sorulduğunda “ elbette karnım duymadı, fakat, yarım ekmek yemek zorunda olan arkadaşlarımın bakışları altında, ben bir ekmek yiyemezdim “ diyerek onurlu bir davranış sergilemiştir. Çanakkale Zaferi kutlamalarında, tarihimize “Kahraman Birlik” namıyla geçmiş olan 57. Alay’dan bahsetmeden geçemeyiz. Yarbay Mustafa Kemal Komutasındaki 19. Tümen Komutanlığına bağlı olan 57. Alay, şehit Binbaşı Hüseyin Avni Bey komutasında yedek birlik olarak planlanmıştı. Düşman Arıburnu ve Conk Bayırı mevkilerine çıkarma yaparak kıyıdaki askerlerimizi şehit edip ilerliyordu. Bu aşamada, 57. Alay, Mustafa Kemal’in emri ile cepheye sürüldü. 25 Nisan 1915 günü, Kurban Bayramın ilk gününde, 57. Alay kendisinden 4-5 kat büyük bir düşman ordusuna karşı bir kahramanlık mücadelesi verdi ve alayın üçte ikisi orada şehit oldu. Binbaşı Hüseyin Avni Bey’de çarpışma sırasında bir top mermisinin isabetiyle yanındaki subaylarla birlikte şehit düşmüştü. Gün ağarırken, düşman 261 Rakımlı Tepe’den temizlenmiş, bir milletin kaderi 3000 kişiden oluşan bu kahraman askerin mücadelesi ile değişmiş oluyordu. Bu alay, Osmanlı Padişahı tarafından Altın ve Gümüş İmtiyaz Madalyaları ve Harp Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Çanakkale Savaşını başlatan müttefikler, başta, İngiltere olmak üzere, Fransa, İskoçya, İrlanda ve sömürgelerinden oluşan toplama askerlerle toplu halde birlikte saldırıyorlardı. Bu insanların bir çoğu, kırlardan ve ormanlardan toplanarak sefere çıkarılmış vahşi yaratıklardı. Hedefleri, Osmanlı Devletinin başkenti İstanbul’u işgal etmek ve devlete son vermek, Anadolu’yu aralarında paylaşmaktı. Bu azgın ordular Çanakkale’ye neden geldiler, kendi ülkelerinden on binlerce mil uzaklardaki Çanakkale’de ne arıyorlardı, bu diyarlarda işleri neydi? Ulu Önder Atatürk liderliğinde kurulmuş olan Cumhuriyetin ilk yıllarında, Ankara’da bir balo tertiplenmiştir. Yabancı misyon temsilcileri de balodadırlar. İngiltere askeri ataşesi olan bir yüzbaşı, baştan itibaren sinirli bir yüz ifadesiyle sürekli Atatürk’ü izlemektedir. Bir ara bu bakışlarının nedeni sorulduğunda “ benim dedem Çanakkale’de öldü, o savaşın komutanı da Atatürk idi “ dermiştir. Bu sözü duyan Atatürk “ o yüzbaşıya sorun bakalım, dedesinin Çanakkale’de işi neymiş? “ karşı sorusunu sormuştur. Bu savaş sırasında, Çanakkale boğazına demirlemiş olan İngiliz gemilerinden birinin adı “ Agamemnon “ zırhlısıydı. Bu isim, tarihte (mitolojide) Yunan topraklarından Anadolu’ya (Truva) saldırmış olan kuvvetlerin başındaki komutanın adıydı. Kısacası, düşman hiç uyumuyor, boş durmuyor, bizi hep aynı yöntem ve vasıtalarla vuruyor, dönüp dolaşıp, tarihi hatırlatarak tekrar vuruyor. İşte, tarihimizin şanlı bir destanını yazan Türk Askeri, bu yemek listesi ile beslenerek yedi düvelin kuvvetini dize getirmiştir. Bu savaşta, Taşeli yöresi ve Toroslar diyarından da binlerce delikanlı cepheye koşmuş ve canlarını düşman mermilerine siper etmiştir. Bu askerlerden çok azı sağ olarak memleketlerine dönebilmiş olup, şehit olanların kimlikleri ve listeleri tutulmamış olduğundan iki nesil geçmiş olmasına rağmen bir çoğu unutulup gitmiştir. Köylerimizdeki geniş ailelerden 6 kişinin bu savaşlar sırasında askere alındığı ve sevklerinin yapıldığı, hiç birinin geri dönmemiş olduğu, isim ve sülale adlarıyla birlikte sabittir. Fakat, hafızası zayıf, okuyup yazması eksik denen bizler gibi, bu şehitlerin, yazanı, konuşanı ve hatırlayanı olmadıklarından unutulmuşlardır. Yazar “ şehitler, asıl unutuldukları zaman ölürler “ diye boşuna dememiştir. Çanakkale Zaferi sonrası yöremizde yaşanmış olan bir olaydan da bahsetmem gerekiyor. Sarıvadi köyünden ve Eski Rektörlerimizden, değerli bilim adamı merhum Prof. Dr. Mümin KÖKSOY’un eserlerinden öğrendiğime göre, Çanakkale Zaferi tüm Milletimizi sevince boğmuş ve yayınlanan bir emirle, zaferimizin şehirlerden köylere kadar her yerde kutlanması ve kutlamaların nasıl yapıldığı bir raporla bağlı mutasarrıflıklara (Sancak Merkezleri) bildirilmesi istenmiştir. Bu zafer, Sarıvadi köyünde de coşku ile kutlanmış ve kutlamaların nasıl yapıldığı, köyün genç bilim adamı merhum Nuri Efendi tarafından, şiirsel bir anlatım ve manzum manileri kapsayan bir mektup şeklinde, o zamanlar bağlı bulunulan Silifke Mutasarrıflığına gönderilmiştir. Bu duygu dolu şiirler ve anlatımları okuyan Mutasarrıf çok beğenmiş ve Nuri Bey’e özel bir teşekkür mektubu yazmış, zarfın üzerine “ Zata Mahsus “ yani Kişiye Özel damgası vurarak, iki jandarma ile Mut-Ermenek üzerinden Sarıvadi köyüne göndermiştir. Jandarmalar köye bir öğlen vakti gelmişler ve muhtar Hacı Mümin Efendi’den Nuri Efendiyi bulmasını istemişler. Nuri Efendi, o gün yaylaya keklik avına gitmiştir. Durumu bilen muhtar, jandarmalara “ Nuri ava gitmiş, bulamayız, ben hem muhtar, hem köyün ağası hem de Nuri’nin babasıyım, mektubu bana verin, sizi bekletmeyelim “ der. Jandarmalar ise “mektup zata mahsus, zatın kendisi mutlaka bulunmalı, onu bulun “ diye çıkışır. Herkes mektubun içinde ne olduğu konusunda heyecanlanır. Yaylaya adamlar salınır ve Nuri bulunup köye getirilir. Mektup imza karşılığı sahibine teslim edilir ve heyecanla açılır. Köylü merak içinde sonucu beklemektedir. Mektup okunduğunda, Mutasarrıf’ın Nuri Efendi için yazdığı methiyeler duyulunca herkes mutluluk gözyaşlarına ve sevince boğulur. Ulu Önder ATATÜRK büyüklüğünü, Çanakkale’de can veren Anzak askerlerinin annelerine yazdığı mektupta “yavrularınız bizim yavrularımızla yan yana yatmaktadırlar. Onlar artık bizim de yavrularımızdır. Gönlünüzü ferah tutun” cümlelerine yer vererek göstermiş, bu mektubu okuyan Anzak anneleri o kadar duygulanmışlar ki cevabi mektuplarında “ biz de size ATAM demek istiyoruz “ diye yazmışlardır. İngiliz Ordusu ile sömürgeleri olan Avustralya ve Yeni Zelanda Birleşik Ordusu, ANZAK askerlerinin, Çanakkale’yi geçerek İstanbul’u işgal edip Osmanlı Devletine son vermeleri için 1914'de denize açıldığı ilk hareket noktaları olan Avustralya’daki “ALBANY” limanı körfezine ''ATATÜRK BOĞAZI'' adı verilmiştir. “Atatürk Entrance'' olarak dünya haritasında “ATATÜRK” ismini taşıyan tek coğrafi konumdur. ATATÜRK diyor ki ; “Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz. Ne mutlu Türküm diyene!” (Mustafa Kemal, Bkz. Meydan Larousse, Cild 19 s. 471) (1) Çanakkale Zaferimizi (destanımız) ve 18 Mart Şehitler Günü’nü tekrar kutluyoruz ve nice yıllar kutlamayı sürdürmeyi diliyoruz. Yazan (Derleyen ) : Av. Naci SÖZEN (Em. Hv. Kd. Alb.) 18 Mart 2024
Bu haber 438 defa okunmuştur.
|
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |