| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
Fransa Vilayetinin Valisi, Sarkozy..![]() 05 Ocak 2012, 23:38 FRANSA VİLAYETİNİN VALİSİ , SARKOZY…!!! Muhteşem Süleyman unvanıyla anılan Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman, “Cihan Padişahı” olarak görüldüğü yıllarda, Fransa Kralı Fransuva’ya yazdığı bir mektupta, kendisinin 4 kıtada hükmettiği ülkeleri, bölgeleri ve toprakları saydıktan sonra, “ sen ise, Fransa vilayetinin valisisin” anlamına gelen cümlelerle hitap etmişti. Bu mektupla, kendisinden yardım isteyen Fransuva’ya yardım edeceğini vaat ediyor ve sözünü tutarak kralın kaybettiği tacını geri almasını sağlıyordu. İşte, bu Fransa’nın bugünkü şaklaban valisi (Başkanı) Nicolas SARKOZY, bu yılın sonlarında yapılacak olan başkanlık seçimlerini tekrar kazanmak için, Fransa’da yaşayan Ermeni kökenli seçmenlerin oyunu alabilmek adına, Ermeni Diasporası’nın desteğini kazanmaya yöneldi. Bu amaçla Ermenistan’ı ziyaret etti. Daha ziyaretten önce, 1915 yılında, Anadolu’da yaşanmış olan olayların bir trajedi tanımı ile anlatılamayacağını, bu olayların sözde “soykırım” olarak tanımlanması gerektiğini, söyleyerek bombanın fitilini ateşlemişti. Bu trajedi sözcüğünü de ABD Başkanı OBAMA’nın, sözde “soykırım günü” ilan edilmiş olan 24 Nisan günü yaptığı konuşmada, soykırım kelimesi yerine, en kötü gün anlamına gelen trajedi kelimesini kullanmış olmasına da gönderme yapıyordu. Başkan Sarkozy, Ermenistan ziyaretinde gittiği her yerde, 1915 olaylarıyla ilgili sözde Ermeni soykırım (so-called Armenian genocide) yalanına sarıldı. Soykırım anıtına çelenk koyarken yaptığı konuşmada “ soykırımı inkar edenler, soykırım olmamıştır diyenler veya soykırımı kabul etmeyenler için ceza yasası çıkaracağız” demişti. Gazetecilerle yaptığı görüşmelerde de “ yakında pimi koparılmış bir bombayı ortaya atacağım “ dediği batılı gazetelerde yer almıştı. Bu ziyaretten hemen sonra, Türk düşmanı ve Ermeni dostu birkaç milletvekilini harekete geçirerek, Marsilya milletvekili ve geçmişi karanlık olan Valerie BOYER isimli bir bayanın hazırladığı kanun teklifi Fransa Ulusal Meclisinde oylanarak kabul edildi. Kanun “1915 olaylarıyla ilgili Ermeni soykırım iddialarının inkarını suç saymakta, bu suçu işleyenlere bir yıl hapis ve yüklü para cezası verileceğini” kapsıyordu. Bu süreçte, kulis faaliyetlerinde bulunması için bu ülkeye giden iş adamlarımızın, kaldıkları otelde, kirasını ödeyerek tutukları salonda toplantı yapmaları bile önlendi. Ulusal Meclisten sonra, Senato’da görüşülecek olan bu kanun teklifi, başkanın onayı ile yürürlüğe girecektir. Kanun teklifi görüşmelerine, 550 üyesi bulunan meclisin 57 üyesinin katılmış oluğu, bunlardan 45 milletvekilinin olumlu oyu ile teklifin kabul edildiği, hususları asıl trajedinin kendisiydi. Fransa meclisinin bu yasayı görüşmesi ve kabul edilmesi sonrasında ülkemizde her kesimden tepki, öfke, eleştiri ve karşı suçlamalar yükseldi. Büyükelçimiz geri çağrıldı, uygulanacak tedbirler sıralandı, yazılar ve konuşmalarda Fransa’nın geçmişe ait soykırım sabıkaları anlatıldı, Fransız mallarına boykot çağrıları yapıldı, elinde bu ülkenin malı olanların, bu malları tahrip ederken çekilmiş resimleri yayınlandı. Senato görüşmelerinde lehimize sonuç için girişimlere hız verilerek büyükelçinin geri gideceği duyuruldu. Aslında, bu gelişmelerin hiçbir safhası sürpriz veya aniden ortaya çıkmış durumlar değildi. Bilindiği üzere, sayısız ülke sözde Ermeni soykırım iddialarını kabul etmiş ve şehirlerinde Soykırım Anıtı dikmiş durumdaydı. Bazıları, başta İsviçre olmak üzere, soykırımı inkar edenleri cezalandırma yasasını çıkarmış, hatta, “soykırım olmamıştır” diyen Türk vatandaşlarını yargılamıştı. Fransa’nın Ermeni Soykırım anıtlarını diktiği 2001 yılında da benzer tepkiler verilmiş ve sonrasında olaylar unutulup gitmişti. O yıllarda, Ankara Barosu İnsan Hakları ve AB Komisyonlarının üyesi olarak çalışmalara ve doküman hazırlanmasına aktif olarak katılmıştım. Tepkilerin odak noktasını Fransızların tarihlerinde yer alan katliamlar ve soykırım olarak kabul edilmesi gereken vahşet nitelikli olayların dile getirilmesi olmuştu. Zamanın milletvekili (bakanı), Avrupa Parlamentosu üyesi ve Demokratlar Derneği Başkanı Sayın Bülent AKARCALI, yayınladığı bir yazıda, Fransızların sorumlu olduğu 18 adet katliam ve soykırım olayını anlatmıştı. Liste, Cezayir katliamlarıyla başlıyor ve tüm kıtaları kapsayacak şekilde dünyaya yayılıyordu. Baro heyeti olarak Sayın AKARCALı ile Çankaya’daki ofisinde bir görüşme yapmış ve bu olaylar haricinde AB üyeliği sürecinde izleyeceğimiz politikamız konusunu görüşmüştük. Bu çalışmalarda elde ettiğimiz bilgileri zaman içinde muhtelif yazılarımızda okuyucuya aktarmaya çalıştık. Fransa’nın bir karşı giriştiği bu düşmanca davranışlar karşısında tepkisiz kalmamız düşünülemezdi. Tepkilerimizin başında, bizi soykırımla suçlayan Fransa’nın kendi utanç olaylarına bakması gerektiği konusu, yani karşı suçlamalar başta geliyor. Fakat, son zamanlarda, yurt içi ve yurt dışı uzmanlardan gelen önemli bir uyarı mücadele yöntemlerimizi yeniden belirlememiz gerektiğini gösterdi. Fransa’nın bize yönelik soykırım yaklaşımlarını reddederken, savunmamızı, onların da bir çok soykırım yaptıkları tezine sarılmamızın fazla bir faydası olmayacağı, aksine, bizim soykırımı zımmen de olsa (dolaylı olarak) kabul ettiğimizi göstereceğini söyleyenler oldu. İlk bakışta anlamsız gelen bu görüşlerin, biraz derin düşünüldüğünde, dikkate alınması gereken görüşler olduğu kabul görmeye başladı. Bize dayatılan, sözde “ Ermeni soykırımını kabul ediniz” söylemlerine karşı durabilmek için, bu iddiaların yalan, iftira ve asılsız olduğunu anlatmamız ve kanıtlamamız en etkili yöntem olacaktır. Bu nedenle, Fransızların soykırım karnesini irdelemek yerine, birkaç olaydan söz ederek karşı suçlama safhasını kapatacağız. Yakın dönemlerle ilgili olarak Fransızların katliam ve soykırımla suçlandıkları iki olay, Cezayir vahşeti ve Ruanda’da yüz binlerce insanın katledilmesindeki rolleridir. Bu listeye, birkaç yıl önce eklenen olay ise ünlü bir Fransız yazarın “ İkinci Dünya Savaşı sırasında, Fransızlar da, Almanlarla işbirliği yaparak, Almanlar kadar Yahudi öldürmüşlerdir “ şeklindeki açıklaması olmuştur. Bu açıklamayı yapan yazarın, kitap satış dükkanı yağmalanmış, kitapları piyasadan toplatılmış ve kendisi ortadan kaybolmuştur. Elbette, Avrupa kıtasında, 2. Dünya Savaşı sırasında katledilen 6 milyon Yahudi’nin tamamını Almanlar öldürmedi. İşgal ettikleri ülkede işbirliği yaptıkları insanlarla birlikte katliam yaptılar. Hatırlanacağı üzere, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olarak ünlenen Avusturyalı Kurt Waldheim’in görevi sona erdikten sonra ortaya çıkan resimlerinde, gençliğinde, yüzbaşı rütbesiyle Nazi SS subaylarıyla birlikte çalışmış olduğu ortaya çıkmış ve kıyametler kopmuştu. Başkan Sarkozy’nin seçim sürecine malzeme yaptığı bu soykırım söylemleri ve eylemleri konusunda Türk dostu Ermenilerin karşı çıkışlarına da tanık oluyoruz. Falcılarımızdan birinin tahminlerine göre, bu çabaları fayda etmeyecek ve Sarkozy seçimleri kaybedecek. Dünyanın önde gelen ülkeleri arasında olan Fransa’nın başında Sarkozy gibi birinin bulunmasının anormal olduğu çok tartışılmıştır. Bu konuda ileri söylemler geliştiren bazı yorumcular, bu dönemde, bir çok batılı ülke ve ABD yöneticilerinin belli bir kalitenin altında olduğu, bu durumun, batı insanının demokrasinin zafiyetlerine dikkat çekmek ve tepki göstermek için kasıtlı olarak, kalitesi tartışılan adaylara verdikleri oyların sonucu olarak görenler oldu. Başkan Sarkozy, soykırımın ne olduğunu, kimlerin bu suçu işlediklerini ve bu kavramın anlamı ve kullanılma zamanını öğrenmek istiyorsa aşağıdaki hususları dikkate almalıdır. Şöyle ki ; - Soykırım (GENOCİDE) kavramı, 2. Dünya Savaşından önce hiç bir zaman ve hiç bir yerde kullanılmamış olup, ilk defa, Almanlar ve işbirliği yaptıkları insanlarla, Avrupa aahasında 6 milyon Yahudi’nin sistemli bir şeklide katledilmesi sonrasında kullanılmıştır. - Türk Milleti, tarih boyunca, adaleti, hoşgörüsü ve zor durumdaki insanlara kucak açmasıyla tanınmıştır. Bu kapsamda, Osmanlı’dan en çok destek görenler bizzat Ermeniler olmuş ve Millet-i Sadıka (En sadık Millet) olarak tanımlanmışlardır. - Türklerin Ermenilerle ilk karşılaşmaları, batıya göçler sürecinde ve 1071 yılından önce, Çağrı Bey zamanında, şimdiki Ermenistan topraklarından geçerken gerçekleşmiş, bu karşılaşmayla doğan dostluk ve birliktelik hiçbir sorun yaşanmadan 1910 yıllarına kadar sürmüştür. Bu gün yaşamakta olduğumuz sorunun temelinde, Osmanlı ordularının savaştığı cephelerde yenilmeye ve geri çekilmeye başladıkları bu yıllarda, Ermenilerin, Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan devleti kurmak için düşman saflarına geçerek devletine karşı savaşa başlamaları ve cephe gerisindeki şehirlerde bir biri arkası sıra isyanlar çıkararak insanımıza, devlet kuruluşları ve kışlalara saldırmaları (isyan çıkarmaları) üzerine başlamıştır. Bu konuları kapsayan “Ermeni İhanetinin İspatı” başlıklı yazımızın okunması gerekir. Bu isyanların, İngiltere, Rusya ve Fransa (üçlü ittifak) tarafından planlandığı, desteklendiği ve teşvik edildiği tarihsel ve açık gerçekler olmasına rağmen, dünyaya anlatamamışız, halen de anlatamıyoruz. Bu konular üzerine, zamanın bir İngiliz subayının, görevli olduğu İstanbul’da yazmış olduğu “Ermenilerin Maskesi Düşecek” isimli kitabını okuyan olduğunu sanmıyorum. - Sarkozy, soykırımın ne olduğunu öğrenmek ve anlamak istiyorsa, Kudüs ve Kiev’de bulunan Soykırım Müzelerini ziyaret etmelidir. İsrail tarafından, Kudüs şehrinde açılan Yahudi Soykırım müzesinde, Avrupalı tarafından katledilen, 6 milyon Yahudinin isimleri, yaşları, öldürüldüğü şehir ve yılı, özel bir yayın sitemiyle ve hiç durmaksızın müze içine yayınlanmaktadır. Bizim ziyaretimiz sırasındaki yayında, 7 yaşındaki bir kız çocuğunun Zagrep’te öldürüldüğü yayınlanıyordu. - Sarkozy’ye önemli bir tavsiyemiz de, Kudüs müzesini ziyaret ederse, müze bahçesinde, Yahudilerin sonsuz bir saygı ile andıkları ve “İyi İnsanların İyileri” olarak nitelendirdikleri 36 kişi adına dikilmiş olan 36 ağacın gövdelerinde asılı olan isim plaketlerine dikkat etmesi olacaktır. - Yahudilerin şükranla andıkları bu 3 Türk, 2. dünya savaşı sırasında, Paris Büyükelçisi olan ve Türk pasaportu vererek binlerce Yahudiyi ölümden kurtaran Sayın Namık Kemal YOLGA, Madrid Büyükelçisi olan ve 300 Yahudinin hayatını kurtaran Sayın Necdet KENT ve Rodos Konsolosu olan ve 1727 Yahudinin hayatını kurtaran Sayın Selahattin ÜLKÜMEN idiler. Bu ziyareti yaptığımız 1996 yılında hayatta olan bu muhterem kişilere, Dışişleri Bakanlığı ve İsrail Büyükelçiliği tarafından Türkiye’de plaketler verildiğini gazetelerden okumuş, ödülleriyle çekilmiş resimlerini görmüştüm. Sanırım, geçen zaman içinde, bunların içinden vefat edenler oldu. Ölenlere Allah rahmet eylesin. Fransa tarafından Cezayirlilere karşı uygulanan katliamları, bizim dışımızda, bir tarihçi olan ve CEZAYİR’in yüksek tirajlı gazetesi El Watan’a açıklamada bulunan, 8 Mayıs 1945 Derneği’nin eski başkanlarından ve Cezayir’in saygın tarihçilerinden Mohammed El Korso’nun, Fransa’nın Cezayir’deki katliamlarının ’soykırım’ olduğunu belirttiği açıklamalarına yer verelim. Tarihçi Korso, El Watan’a yaptığı açıklamada, "Bir albay ’Kelleleri kesiyorum’ dediği zaman, enginarlardan değil, Cezayirliler’in kafalarından bahsediyordu. Cezayirliler’in pala ve tüfeklerle ortadan kaldırılmak istenmeleri bir hayal değildi. Bir çok kabileyi topluca yok ettiler. Bu olaylara verilecek tanım nedir? Albay Montagnac ’Tüm erkekleri temizleyin’ dediği ve gerçekleştirdiği zaman, bunun ismi soykırım değildir de nedir? Cavaignac, Bugeaud, Pélissier isimli albaylar Cezayir’e tatil yapmaya gelmediler" demiştir. Fransa’nın Nazi Almanya’sından bir asır önce Cezayirliler’i gazla zehirlediğini söyleyen El Korso, Cavaignac isimli albay tarafından, Sbih kabilelerinin Dahra’da, Haziran 1844 senesinde kireç ocaklarında diri diri yakıldıklarını, Tlemcen, Sidi Bel Abbès, Zéralda bölgelerinde yaşayan kabilelerin ise şarap mahzenlerinde albay Pellissier tarafindan gaz ile zehirlendiklerini ve buna benzer daha binlerce katliam olduğunu savunmuştur..Tébessa vilayetinde, Fransa’ya ait bir askeri garnizonda ortaya çıkartılan ve şimdilik sadece 651 iskeletin bulunduğu toplu mezar, "Fransa’nın sömürge ülkelerindeki rolü pozitif oldu’ cümlesinin ne anlama geldiğini gayet iyi anlatıyor" diyen El Korso, Fransa’nın Ermeni dosyasındaki pozisyonunu ’şizofrenik’ olarak nitelemiştir. Fransa’nın başka ülkelere ders vermek yerine, kendi tarihine bakarak ders alması gerektiğini belirten saygın tarihçi, "Başkalarının yapmış olduğu katliamları kanun ile tanıyıp cezalandırmak yerine, kendi yapmış oldukları soykırımları tanınması daha uygun olacaktır. Sarkozy, diğer devletleri tarihleri ile yüzleşmeye davet ediyor, fakat kendi tarihine bakmak için gerekli cesareti göstermiyor, tam tersine, kendi sömürgeci geçmişine ait soykırımları aklamak ve tarihi yeniden yazmak için bir dünya kuruyor" demiştir. Avrupa üyeliğimiz sürecinin en acımasız ve öncü Türk düşmanı olan Bay Sarkozy için daha fazla zaman ayırmaya ve emek harcamaya gerek olmadığını düşünüyorum. Esas olan, insanlara ve özellikle soykırıma inananlara, bu iddiaların yalan olduğunu, soykırım yapılması için yaşanmış hiç bir neden olmadığını, tek gerçek olanın, devletine ihanet eden Ermeni isyanları olduğunu, bu isyanların vatanımızda bir Ermenistan devleti kurulması için çıkarıldığını, bu isyanların arkasında Fransa dahil batılı ülkeler olduğunu anlatmak, ispat etmek olmalıdır. Bu konunun Kurtuluş Savaşı sonrasında unutulduğunu, Ermenilerle Türklerin dostluğunun eskiden olduğu şekilde 1970 yıllarına kadar devam ettiğini, bu yıllarda, ABD’de 2 konsolosumuzun yaşlı bir ermeni tarafından tuzağa düşürülerek katledildiğini ve arkasından ASALA terörünü başladığını biliyoruz. Bu acımasız ASALA terörü sürecinde 27 devlet görevlisi (büyükelçi, elçi, konsolos ve askeri ateşe) olmak üzere 46 insanımızın katledilmesi sonrasında Ermeni Sorunu üzerinde bilgi sahibi olmak için çalışmalara başlamıştım. Araştırmalarım sonunda, bu sorun üzerine Türkiye’de yazılan kitap, dergi, makale ve araştırma tezi sayısının 12 adet, Ermeniler tarafından dünya üzerinde yazılan kitap, makale, bülten, duyuru, tez ve konferans sayısının 36 000 adet olduğunu (sayılarda büyük bir orantısızlık var ama geçek bu) öğrendim. Bizde yazıldığı bilinen yayınlardan hiç birine uzun süre ulaşamadım. Genel bir kanıya göre, Ermeni sorunu konusunda bizde yayınlanan her kitap satışa çıktığı ilk anda kitapçılardan toplatılıyor, kütüphanelere ulaşmışsa, oralardan çalınıyor ve yok ediliyordu. Bu kitapların, hediye edilenler ile ilk anda satın alan şahısların veya kurumların özel kitaplıklarında bulunabileceği söyleniyordu. İlk ulaştığım yayın, Doç. Dr. Seçil AKGÜN imzalı bir Tez Araştırma Metni olmuştur. Bu yayından özetle hazırladığım yazı Meşale dergisinde yayınlandı ve ilk yazım ödülünü de almış oldum. Bu yazıda, Osmanlı döneminde, Ermenilerden 29 paşa, 22 bakan, 23 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 üniversite hocası ve 41 üst düzey devlet yöneticisi çıktığı yer alıyordu. Osmanlı arşivlerinin (Yıldız Arşivnameleri) tercümeleri üzerinde yaptığım araştırmalarla ilgili olarak ibretlik yazıları yayınlamıştım. Sonuç olarak, Ermeni diasporasının 1965 yılında, Beyrut kentinde yaptığı gizli toplantıda alınan 5 T kararları doğrultusunda (terör, tanıtma, tanınma, tazminat, toprak ) yürütülen süreç devam etmektedir. Geçen yıllarda estirilen dostluk rüzgarlarının ne kadar tek yanlı geliştiği, Ermenistan cumhurbaşkanının söylediği “Karabağ’ı biz aldık, Ağrı dağının alınmasını gençlere bıraktık” sözleriyle yaşadığımız acı gerçek, soğuk bir rüzgar gibi yüzümüze çarpmıştır. Gelecek sayılarda, Ermeni sorununun başından itibaren özetini sunmaya çalışacağız.. (Gelecek sayıda : Tarihsel Süreçte Türk-Ermeni İlişkileri) Bu haber 2805 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |