| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
9 EYLÜL 1922 – 9 EYLÜL 2022, GÜZEL İZMİR, KURTULUŞ GÜNÜN KUTLU OLSUN![]() 09 Eylül 2022, 15:48 9 EYLÜL 1922 – 9 EYLÜL 2022 GÜZEL İZMİR, KURTULUŞ GÜNÜN KUTLU OLSUN Bilindiği üzere, Başkomutan Mustafa Kemal, “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri..“ emrini verdiğinde Büyük Taarruz başladı ve Yunan ordusu bozguna uğratılarak en büyük zafer kazanıldı.. Geldikleri yolu geri kaçarak İzmir’e ulaşmak ve deniz yoluyla kaçarak kurtulmak umuduyla geçtikleri yerleri yakarak, yıkarak ilerlerken, Türk Ordusu da arkalarından onları kovalıyordu. Bu kovalamaca 09 Eylül günü İzmir’de son buldu. İzmir valiliğine çekilen Yunan bayrağı indirildi ve Türk Bayrağı tekrar göndere çekildi. İzmir kurtulduktan günler sonra, Atatürk ve silah arkadaşları İzmir’e geldiler. Kadifekale’de çay içerlerken, Komutanlardan biri “ Paşam, burada çay içmek ve İzmir körfezini seyretmek ne kadar güzel “ deyince, biraz duraklayan ve ufka bakan Atatürk “arkadaşlar, unutmayalım ki bu keyifli çay içmeyi, cephelerde vatan, millet ve bağımsızlık için can veren binlerce silah arkadaşımıza borçluyuz“ diye cevap verdi. Günümüzün sahte ve inkarcı kahramanlarına ders olsun diye yazıyoruz. Kurtuluş Savaşı şehitlerini, gazilerini, mücadeleye katılan ve İzmir’in kurtuluşunda katkısı olan Yörük Ali Efe, Demircili Mehmet Efe ve diğer tüm efeleri, silah kuşanan ve düşmana karşı koyan kadın-erkek tüm vatandaşları, Yunanlılara ilk kurşunu atan gazeteci Tahsin Bey’i rahmetle, saygıyla ve hürmetle anıyoruz. İzmirlileri de kutluyoruz.. Türk Ordusu’nun önünden kaçan Yunanlılar, geçtikleri yerleri yakarak, yıkarak ve karşılaştıkları insanları öldürerek ilerliyorlardı. Bu kovalamaya katılan ve anılarını yayınladığımız Gazi Kasım Alisi, ilgili yazımızda, bu konu “Yunan ordusu kaçarken, Türk Ordusu da peşinden kovalamaya başlamıştır. Bu kaçış ve kovalama İzmir’de, 9 Eylül günü sona ermiştir. Yunanlılar kaçarken, önlerine çıkan her köy ve kasabada katliam yaparak, yakıp yıkarak yol almışlardır. Manisa’nın bir köyüne geldiklerinde, öldürülmüş olan 35 kişinin üst üste yığıldıkları, insanların vücudundaki yağ tabasının erimiş olduğu ve ceset kokusundan ölüler yaklaşılamadığı hususları Kasım Alisi’nin hatıralarında yer almaktadır. Ordu, İzmir’e ulaşmış ve Yunanlılar gemilerle kaçmayı sürdürmüşlerdir. Kasım Alisi, İzmir sokaklarında günlerce nöbet tuttuğunu anlatmıştır. Bu zaferden 18 ay sonra terhis ediliş ve zor bir yolculuktan sonra, baba ocağı Kazancıya tekrar sağ salim dönmüştür “ şeklinde yer almıştır. Günümüz yazarlarından (Eğitimci-Şair) Sayın İbrahim ŞAHİN’in arşivinden elde ettiğimiz bilgilere göre, dedeleri İbrahim AYDIN ve Ahmet ŞAHİN, Büyük Taarruza birlikte katılmışlar, Yunanlıları İzmir’e kadar kovalamışlar ve İzmir sokaklarında devriye nöbetleri tutmuşlardır. Gazi İbrahim Aydın’ın nöbette olduğu bir sırada evlerin birinden, üzerlerine kızarmış yağlı su dökülmüş ve bir gözü kör olmuştur.. Bu gazimiz anılarında, Atatürk ve silah arkadaşlarının, taarruz planlarını, Akşehir’deki köhne (eski, yıkılmak üzere) bir evde mum ışığı altında yaptıklarını, kendisinin bu evde emir eri olarak görevli olduğunu, sabaha kadar 30 dan fazla mum yakmak zorunda kaldığını da, anlatmıştır. Ermenek ilçesi, Kazancı kasabası Türbesekisi mahallesinde komşu olan bu iki gazi terhis edildikten 6-7 ay sonra, yayan olarak köylerine dönebilmişlerdir. İzmir’den yola çıktığımızda asmalar budanıyordu (Mart ayı), Kazancı’ya geldiğimizde ise pekmezler kaynatılıyordu (Ekim ayı) demişlerdir. Yolculuklarında, aylarca gittikleri istikametin yanlış olduğunu öğrenip geri döner ve tekrar başka bir istikamete yol alırlarmış. Bir gözünü kaybeden Gazi İbrahim, komşusu Gazi Ahmet için “ Ahmet fazla ezilmedi, ben çok darbe yedim, ezildim, o çok yaşar, fakat, ben fazla yaşamam “dermiş. Nitekim, İbrahim bir kaç yıl sonra vefat etmiş, Ahmet ise 1962 yılına kadar yaşamıştır. İzmir’e ulaşabilen Yunan askerleri, İngiliz gemilerine bindirilirken, şehirdeki Rumları da bir telaş sarmış ve korku içinde kaçış yolları aramışlardır. Yunanlıların İzmir’e çıkmasıyla birlikte zafer çığlıkları atan tüm bölgedeki Rumlar, düşman askeriyle birleşmiş, çevrelerindeki komşularına eziyetler etmiş, zenginleri, genç ve güzel kızları, gelinleri olanları düşmana (Yunan askerine) ihbar etmiş, böylece, Türkler ile Rumların tekrar birlikten yaşamaları imkansız hale gelmiştir. Bu ihbarlara karşı, güzel kadınların ve kızların yüzlerine kömür isi sürdüklerini, dışarı çıkarmadıklarını ve ayrı mekanlarda gizlediklerini, Türk erkeklerinin kahvehanelere gidemediklerini, baskına karşı geceleri nöbet tutuklarını ve gündüzleri çevre kayalıklarda saklandıklarını, yıllar önce dinlemiştim. İzmir işgalcilerden temizlendikten sonra, Ege bölgesinin diğer şehir ve kasabalarında yaşayan Rumlar ile oralarda karakol kurmuş olan Yunan Polisi veya Jandarmasının tahliyesi aylar sonra gerçekleştirilmiştir. Bu tahliyelere canlı tanıklık etmiş olan Karaburunlu Mehmet Dede ile 1983 yılında, Ege Petrol arama krizi nedeniyle Karaburun (Akdağ) görevinde sohbet etme imkanı bulmuştum. İşgal ve tahliye sırasında 6-7 yaşlarında olan bu yaşlı kişi yaşananları ayrıntılarıyla hatırlıyordu. İşgalle birlikte Karaburun kasabasında Yunan Karakolu faaliyete geçmiş, o zaman karakol olarak kullanılan tek katlı bina halen ayaktaydı ve kasap dükkanı (kasap Kadir Davgana) olarak kullanılıyordu. Binaya girildikten sonra penceresiz nezarethaneye açılan bir kapı vardı. Karakolun önündeki Yunan bayrağına selam vermeden geçen Türkler içeri alınır ve saatlerce dayak atıldıktan sonra bırakılırmış. Sabah kalktıklarında, bazı ailelerin eşekleri, bazılarının inekleri Rum ailelerce alınmış olurmuş. Bunu karakola şikayet eden üstüne bir de dayak yiyerek ayrıldığından, kimse bu duruma itiraz edemez olmuş. İzmir’in kurtarıldığı ve düşman askerinin kaçtığı haberleri gelmiş olmasına rağmen kasabadaki Yunan varlığı haftalarca sürmüş. Türk süvarileri, Narlıdere, Urla sahilinden gidemediği için Çatalkaya tepelerini aşarak Seferihisar yoluyla Çeşme ve Karaburun bölgesine ulaşabilmişler. Mehmet Dede’nin anlattığına göre, bir sabah özel eşyalarını alan Rumların kuzey taraftaki iskeleye yığıldığı görülmüş. Bir tahliye (kaçış ) olacağı anlaşılmış. Çok geçmeden İngiliz savaş gemileri uzaktan görülmüş. Gemiler iskeleye gelirken, yamaçlardaki Türk köylerine rastgele top mermilere atarak ilerlemişler. Kendi mahallesine atılan merminin cami yanına düştüğünü anlatmıştı. Türk Askeri gelmeden, Rumlar yaptıklarının bedelini ödemeden kaçıyorlar diye üzüldükleri bir sırada, güney taraftan (İzmir geliş yönü) süvarilerimizin süratle yaklaştıklarını görmüşler. Büyükleri, askerlerimizi karşılayarak “yetişin hainler kaçıyor” diye haykırıp, iskelede gemiye binmekte olduklarını bildirmişler. İskelenin göründüğü tepeye (şimdilerde Adliye binası var) ulaşan ve mevzi alan süvariler, tam gemi güvertesinde olan ve sahilden gemiye ilerleyenlerin üzerine ellerindeki klasik tek atım mavzerlerle kurşun yağdırmışlar. Vurulanlar yere ve suya düşmüş.. Gemiden de mevziye doğru top atışları başlamış. Bu kargaşa ve ateş altında Rumları alan İngiliz gemisi mavi sularda uzaklaşarak gözden kaybolmuş. Bölgenin başka köylerinde de benzer ve farklı hikayeler dinledik. Örneğin, Kayadibi köyünde, Rumlardan dayak yiyen bir köylü, utancından köye gelmemiş ve inlerde yatarak ölmüş. Bu tespitlerimizi, İzmir ve Ege insanının, Yunan işgalinden ve Rumlardan gördükleri zarar ve eziyetin, bilinenden ve tahmin edilenden daha fazla olduğuna dikkat çekmek için anlatıyoruz. Kurtuluş Savaşı, Büyük Taarruz, 30 Ağustos Zaferi ve neticesinde İzmir ilimiz,in düşmandan temizlenmesi Türk Tarihi ve Türk Milleti için şanlı zaferlerdir. Günümüz gafilleri “Afyon Şehitliği dahil tüm şehitlikler temsilidir” diyecek kadar inkarcılığa özendiğinden şehitliklerin öyküsünü ve savaşların hikayesini, resimlerini ısrarla ve tekrar tekrar yayınlıyoruz. Ankara’da bir gafilin, belediye otobüsünde yolculara “ Kurtuluş Savaşı yalan, bu savaşta düşmana bir tek silah atılmadı, kılıç bile çekilmedi, zamanın kodamanları düşmanla anlaştı ve yöre halkına, düşmana karşı gelinmemesi emri verildi” şeklindeki sözlerine bizzat tanıklık etmiş ve bu meczupla tartışmış biri olarak bu bilgilere ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz.. Kurtuluş Savaşının özü, Amasya Genelgesinde yer alan “ Milletin Bağımsızlığını yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır. “maddesinde ifadesini bulur. Kurtuluş Savaşı ve Atatürk devrimlerinin iki hareket noktası (dinamiği) vardır. Bunlar; “ tam bağımsızlık“ ve “kayıtsız şartsız millet egemenliği “ dir. Kurtuluş Savaşı (Milli Mücadele) gerçeği, Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu savaşı kazanan şehitler, gaziler ve tüm vatandaşlar için, bir zaferden öteye, bir VAR OLMA veya YOK OLMAMA mücadelesi niteliği taşımaktaydı. Başlangıçta, “ Ya istiklal, Ya ölüm “ parolası ile başlamış olan mücadele, “ Ne mutlu Türküm diyene “ ilkesi ile MİLLET olma yolunda başarıya ulaşmıştır. Atatürk, “Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca, hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz, Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk Milleti denir” demiştir. Bağımsız yaşamak ve köleliği asla kabul etmemek, Türk Milleti için tarihin derinliklerinden gelen ilkelerdir. Son günlerde keşiflerde ortaya çıkan belgeler ve bilgiler Türklerin Anadoluya bilinen tarihlerden yüzlerce, binlerce yıl önce gelmiş olduklarını ortaya koymuştur. Bu konuda yayınlanan yazıya bir göz atalım. “Atatürk’ün ''Bu memleket tarihte Türktü, halde Türktür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır'' sözü ispatlandı Konya, Savatra Antik Kenti kazı sahasında İslam öncesi erken dönem Türk tarihine ait ilk kez ‘Türk’ ibaresinin yer aldığı yazıtlar bulundu. Böylece büyük önder Atatürk’ün o meşhur sözü de ispatlanmış oldu. Konya’da İslamiyet önce Türklerin kanıtı bulundu. Atatürk’ün ''Bu memleket tarihte Türktü, halde Türktür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır'' sözü ispatlandı Cumhuriyet’in kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılında söylediği ve tarihe kazınan "Bu memleket tarihte Türktü, bugün de Türktür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır" sözü ispatlanmış oldu. Konya’da, Savatra Antik Kenti kazı sahasında İslam öncesi erken dönem Türk tarihine ait ilk kez ‘Türk’ ibaresinin yer aldığı, Runik alfabesiyle ‘Türkoğlu’ yazan bir yazıt bulundu. Milattan sonra 10-11’inci yüzyıla ait yazıtın 1071’den çok öncesinde Anadolu’daki Türk varlığının da kanıtı oluyor. Kazı başkanı Doç. Dr. Işık, “Yazıt, Savatra Antik Kenti’ne ait bir kaleden getirilmiş. Bu kale, Bizans dönemine kadar kullanılagelmiş. Mimari parçasına baktığımız zaman Bizans dönemi templon payesi. Dini yapılar içesinde bulanan bir mimari unsur bu. Dönemsel açıdan baktığımızda milattan sonra 10’uncu 11’inci yüzyıllara denk geldiğini düşünüyoruz. Hem de içerik olarak baktığımız zaman İslam öncesi Türklere ait olan bir yazı olarak da karşımıza çıkıyor. İslam öncesi Hristiyanlaşmış olan Türklerin, burada varlığını ortaya koyan bir emare bu. Dönemsel olarak baktığımızda da Bizans dönemi diyebiliriz.” dedi. Keşfedilen eserin şimdiye kadar Anadolu’da bulunan ilk Türk yazıtı olduğunu ifade eden Doç. Dr. İlker Işık, “Türkopol yazısının bulunması bizim için çok önemli. Türkopol, Türkçe karşılığı olarak Türkoğlu demektir. “ şeklindedir. Avrupalı bir tarihçinin “ ey Avrupalı reddetmeyin, hepiniz Türksünüz “ dediğini de hatırlayalım. Alp Dağları (Alps) dahil Avrupa her şeyi ile TÜRK soyundan olabilir. Nitekim, Bilge Kaan’ın Orhun yazıtlarında, Türklerin “ üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe bağımsız yaşayacağı” vurgulanmıştır. İzmir’in kurtuluş gününü kutlar, kurtuluşta görev alan şehitlerimiz ve gazilerimize rahmetler diler, tüm İzmirlilere saygılar sunarız… Derleyen : Av. Naci SÖZEN
Bu haber 301 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |