| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
Sporda Şiddet Kliple Önlenecek..!!!!!![]() 03 Şubat 2013, 01:07 SPORDA ŞİDDET KLİPLE ÖNLENECEK..!!!!!! Türk Sporunda gittikçe artan ve yasal düzenlemelere, ceza artırımına ve idari tedbirlere rağmen yaygınlaşan şiddet olaylarının önlenmesi için Gençlik ve Spor bakanlığı tarafından hazırlatılan klip görüntüleri ekranları, klipte rol alan sporcu ve sanatçıların toplu resimleri de Ankara caddelerindeki reklam panolarını süslemeye başladı. Tarihten bu güne, eğitim faaliyetlerinde, hastaların tedavilerinde, yorgunların dinlendirilmesinde, bebeklerin ve civcivlerin huzura kavuşturulmasında, tempolu salon sporlarının yapılmasında, müzik melodilerinin kullanıldığını ve bu kullanım alanlarının giderek yaygınlaştığını biliyoruz. Fakat, futbol başta olmak üzere, takım taraftarı olan kural tanımaz (holigan), rakip seyircilere, oyunculara, yöneticilere ellerinde döner bıçaklarıyla saldıran, stadları, araçları, sokakları ve polis araçlarını tahrip eden, seyahatlerde mola tesislerini, istasyonları ve lokantaları yakıp yıkan, gözü dönmüş canileri andıran bu aşırı şiddet uygulayıcıların müzik klipleriyle sakinleştirilmesi, şiddet olaylarından uzaklaştırılması ve böylece, sporda şiddetin önlenmesi mümkün olacak mı ? Son günlerde, aynı takımın taraftarları olan farklı gurupların bir birleriyle çatıştıklarını görünce, bu soruya olumlu cevap veremiyoruz. Klip resimlerine bakınca, çekimde oynayan başrol sanatçılarının, İspanya’da top koşturan çok ünlü futbolcularımız Emre ve Arda olduğu anlaşılıyor. Futbol geçmişi, rakip futbolcular, hakemler, seyirciler, gazeteciler, rakip takım yöneticileri ve kendi takım arkadaşlarıyla kavga, saldırı, tehditlerle geçen Emre’nin şiddeti önlemek için bir çare olarak ileri sürülmesi büyük bir çelişkidir. Yurt dışı ve içeride ırkçı hakaretleri, Trabzonspor Başkanına saldırı ve tehditleri nedeniyle yargılanmakta olması, sahadaki futbolcuya “kelleni koparırım” işaret yapmış olması, İtalya’da ilk maçında rakip futbolcuya tekme atıp oyundan atılması, olaylı İsviçre maçında, bitiş düdüğüyle birlikte sahayı bir baştan diğer başa süratle koşarak, çıkış tüneline girmekte olan son rakip futbolcuyu arkadan tekmelemesi de unutulmamıştır. Diğer yıldızımız Arda ise, PKK teröristleri için “ onlar da bizim şehitlerimizdir” diyen, bu sözlerinde ısrar ederek tekrarlayan, buna rağmen Milli formayı kahramanca (!!!!!) giyerek sahaya çıkan bir kişi olarak en azından benim için inandırıcılığı olmayan bir figür olmaktadır. Türk futbolundaki katle düşüklüğü, bazı uzmanlara göre, bitiş, tükeniş, dibe vuruş, zorlamalara, şişirmelere rağmen sürmektedir. Nüfusumuz 75 milyona ulaşmış olmasına rağmen, yerli bir kaleci, forvet, savunmacı ve orta saha oyuncusu yetiştiremediğimiz dile getirilmektedir. Yerli oyunculardan parlayanlar oluyor. Fakat, kısa sürede sönüp gidiyorlar. Futbolumuzun itibarını ve rant gelirinin devamını Avrupa’da doğup büyüyen ve bu ülkelerde futbola başlamış olan gençleri getirmek ve futbol ömrünü doldurmuş yabancı oyuncuları çuvalla dövizler vererek transfer etmekle sağlamaya çalışıyoruz. Avrupa’da forma bulamayan yabancı ve yerli oyuncularla zaferler kazanmayı umuyoruz. Yüksek ücretlerle transfer ettiğimiz ve sonradan göndermek için mücadele verdiğimiz yabancıların yükünü ve maliyetini sorgulayan da çıkmıyor. Fenerbahçe’den olaylı bir şekilde giden Emre’nin 6 ay sonra bir kurtarıcı olarak geri getirilmesi de futbolumuzun bittiğinin son işareti olacaktır. Spor programına çıkan Metin DİYADİN “Türk futbolu bitmiştir” deyince şaşırmıştık. Nitekim, bu sözünden bir hafta sonra çalıştırdığı takımdan uzaklaştırıldı. Son günlerdeki transfer çılgınlığını hayretle izliyoruz. Yabancı yaşlı futbolcular ülkemize gelmek için yollara düşmüşler. Çünkü, hak etmedikleri derecede itibar, rahatlık, beleş yaşantı, bol para ve eğlence ancak Türkiye’de var. Sporumuzdaki başarısızlık futbolla sınırlı değildir. Tüm spor dallarında başarısızlık hakim olmuş durumda. Londra 2012 Olimpiyatlarına 115 sporcu ve o kadar da teknik, idari personel, yönetici ve yardımcılarla “ rekor katılım” sloganlarıyla gittik. Yarışmalar başlayınca madalyalar kapışılıyor, bizim sporcular hep sıfır çekiyordu. Madalya beklediğimiz halter ile yabancı ülkelerden ithal ettiğimiz atletizmdeki sporcular da madalya kazanamayınca gazete manşetleri “2012 Londra Olimpiyat Oyunlarında Türkiye Madalyaya Hasret Kaldı” şeklinde atılıyordu. Ata sporumuz güreşler başlasın da madalya hasretimizi giderelim denmesinin aksine, güreşcilerimizin sırtı yeden kalkmıyordu. Bazı yorumcular, rekor katılıma rağmen hiç madalya alamadan dönersek tarihi başarısızlık olur, demeye başladılar. Yarışların başında, çıkış işaretine uyamadığı için elenen bir sporcu “ yarış başlarken şuurum yerinde değildi, özür dilerim” diyordu. Diğer bir sporcumuz da istemediği dalda zorla yarıştırıldığını açıklıyordu. Bu sırada, eski bir sporcumuz, bu başarısızlık sonrasında, teknik heyetlerin, yöneticilerin ve federasyon başkanlarının istifa etmeleri gerektiğini söylüyordu. Atletizmde ilk madalyamızı kazanan, sonrasında düzensiz yaşantısı ve doping olayları nedeniyle ömür boyu yarışma dışı kalan sporcumuz Süreyya AYHAN “ ben olsaydım madalya kazanırdım” şeklinde açıklamalar yapıyordu. Londra olimpiyatını, iki aktın, iki gümüş ve bir bronz olmak üzere 5 madalya ile tamamlayarak itibarımızı korumaya çalıştık. Bu arada, bayan basketbol ve voleybol takımlarımızın başarılı maçları, atletizmde iki sporcumuzun birici ve ikinci olması, diğer 3 sporcumuzun da madalya kazanmaları göğsümüzü kabarttı. Olimpiyatlara katılışımız ve madalyalarımız incelendiğinde, ilk katılış 1924 yılında, tüm oyunlarda kazandığımız toplam madalya sayısı 82 adet (57 adedi güreşte kazanılmış) olduğu anlaşılıyor. Bu başarısızlığı değerlendiren spor yazarları, ABD’li yüzücü Michael Phelps’in tek başına, çoğunluğu altın olmak üzere 22 madalya kazandığını belirterek, eleştirilerinin haklılığını vurguladılar. Yüzmede 7 kez olimpiyatlara katıldığı için rekorlar kitabına gireceği konuşulan sporcumuzun bu uzun süreçte bir madalya bile kazanamadığını dile geitirilmiyordu. Bu kalabalık nüfusumuza rağmen başarılı sporcu yetişmemesi veya başlangıçta başarılı olan gençlerin devamını getirememesi, uluslar arası yarışlarda derece alınamaması incelenmesi gereken bir konudur. Türk toplumunun kültürsüzleştiği, ahlaki ve Milli değerlerinin zayıfladığı, ilkesizleştiği, emek ve akılla kazanmak yerine kolaycılığa alıştırıldığı, ünlü toplum bilimci Emre KONGAR’ın deyimiyle “hazırcı, beleşci, yağmacı “ bir topluma dönüştürüldüğü sıkça söylenmektedir. Bu başarısızlıkların temelinde disiplinli, sürekli ve kurallara uygun çalışmamak, yasal, ahlaki ve idari kurallara uymamak gelmektedir. Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, spor ve sporcular için “ben sporcunun çevik ve namuslusunu severim, spor ahlaktır, ben Türk gençliğinin spor yaparak güçlü olmasını isterim “ demiştir. Bu özlü, güzel, o kadar da evrensel ve güncel sözlerin kapsamı ve amacı tahlil edilirse, günümüzdeki başarısızlığın nedenleri çok iyi anlaşılacaktır. Daha bir kaç gün önce, bir yarışmaya gönderilen sporcular dopingli çıktığı için yöneticilerin görevlerinden istifa ettikleri haberlerde çıkmıştı. Yıllardan beri, şikeler, rüşvetler, teşvikler, mafya usulleri ve nice kanunsuzluk-ahlaksızlıklarla anılan ve şike olaylarının tavan yaptığı ve mahkemelerin hapis cezaları yağdırdığı günümüz futbolundan başarı beklemek bir hayalden ibaret olacaktır. Şike olaylarında ağır hapislere çarptırılan yönetici ve görevlilerin pişkinliği ve taraftarların çılgınca alkışlamaları da çelişkiler yumağının birer parçası olmaktadır. Şike yapmakla suçlanan futbolcular ve yöneticilerin, bu suçları işlemedikleri şeklinde savunma yapmaları yerine, başka kişilerin de şike yaptıklarını, başka maçlarda da şike yapıldığını dile getirmiş olmaları, bu şike örneklerini 20 yıl öncesine kadar götürmeye gayret etmeleri, futbolun yıllardan beri şike ve teşvik olaylarıyla yoğrulduğunu da göstermiştir. Taraftarların çatışmaları, çatıştırılmaları incelenirken, yöneticilerin kışkırtıcı açıklamaları ve gizli destek iddialarını da yabana atmamak gerekir. Sporumuzda yaşanan şiddet, çatışma, vahşet, kırıp yakma, tahrip etme, hatta, öldürme olaylarının önlenememesinin, hatta, sürekli artış göstermesinin bir önemli sebebi de insanlarımızın “biz ve ötekiler” olarak ayrıştırılmasıdır. Guruplar bir birlerini tanımadığı, konuşmadığı halde peşin kararla düşman görebilmektedirler. Bu şiddet olaylarının sona ermesi dileğiyle… Derleyen : Av. Naci SÖZEN, 03.02.2013, ANKARA Bu haber 1692 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |