Çünkü, bu kar yağışı ile birlikte koskoca şehirde (bir deyişle, Avrupa kenti olmasından dolayı ödül almış ) hayatın durduğunu, insanların panik içinde ve tahammülsüz biçimde etrafa saldırdıklarını, sorumluların “ asfaltı yalayın, tuzu tadın” diye dalga geçtiklerini paylaşacağız ve gelecekte yaşanması muhtemel bir kriz veya felaket anında nasıl bir kaos yaşayacağımızı tahmin etmeye çalışacağız. Kısacası, toplumsal cinnetin ayak izlerini süreceğiz.. Atalarımız "Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır" diye boşuna söylememişler... Demek ki, bir zamanlar, mart ayında öyle çok kar yağmış, insanlar evlerinden çıkamamış, kapılardan seyretmekle yetinmiş ve ısınmak için ahırlarındaki odunlar bitince, kazma ve kürek saplarını yakmak zorunda kalmışlar..Yaşanan bir tabiat olayı (sel, yağmur, kar, fırtına veya depremler) uzun yıllar sonra da olsa mutlaka bir gün tekrarlanır, denir..
Ankara, 07 Mart 2011 günü başlayan kar yağışı ile birlikte karlar altında kaldı ve insanlar, 08-09-10 Mart günleri pencerelerden etrafa bakmakla yetindi.. 8 Mart 2011 günü akşamı, Kızılay otobüs durağına ulaştığımızda saatler 16.45 civarıydı. Çayyolu (Ümitköy) semtindeki evimize geldiğimizde ise saatler 21.10 civarındaydı. Otobüste geçen saatler, insanlar arasında kavgaya varan tartışmalar ve krize girerek kendisini otobüsten atıp, gidebileceği ev arayışına giren insanlar, tam bir kaos ve panik görüntüsü verdi. Bir adım ilerlensin diyenlere saldıranlar, bir sonraki durakta otobüsün durmasını istemeyenler, sıraya girmeden aradan sızıp binenler, sızanları takip edip otobüs içinde hakaret edenler..
Geçen saatler içinde, tanık olduğum olayları ve manzarayı izlerken, 11 Mart 1971 günü, Konya ve çevresinde yaşanmış olan felaketi düşündüm. O gün, Konya'da, öğleden sonra başlayan fırtınalı kar yağışı (aşırı tipi) sonrası, yollardaki yolcular ve ava gidenlerden bir çok kişi donarak ölmüş, hatta, şehrin içinde bir bina girişine sığınamayan 4-5 kişide hayatını kaybetmişti. Bir gurup arkadaş ördek avına gitmişler ve av sahasında ikiye ayrılarak avlanmışlar, hava kötüleşince yola çıkan bir gurup güçlükle evlerine ulaşmışlar, fakat, arkadaşlarının akibetini araştırmamışlar, ailelerine veya yetkili makamlara haber vermemişlerdi. İkinci gurup avcıların günler sonra bir dağ evinde cesetleri bulunmuş ve ölenlerden birinin hanımı “ olaya ve yanlarındaki arkadaşlarının hayatlarına duyarsız davranan arkadaşlarını asla affetmiyorum” şeklinde açıklamalar yapmıştı. Bu felaket yaşandıktan 3 yıl sonra Konya’da göreve başladım ve o günleri yaşayanlardan defalarca dinledim.
Ankara, kara teslim olurken başlayan tartışma da ilginç oldu. Vatandaş, Belediye Başkanı GÖKCEK'i “caddeleri tuzlamamakla” suçlarken, Başkan da "caddeleri yalayın ve tuzlandığını anlayın" diye karşılık veriyordu. Mikrofon uzatılan bir Ankaralı da" bir adama tıksırıncaya, aksırıncaya kadar belediye başkanlığı yaptırırsan halkı böyle aşağılar" diyordu. Neymiş, böyle kar 20 senedir yağmamış. hatta, ömründe böyle kar görmemişler. Bizim çocukluğumuzda, Taşeli (Orta Toroslar) bölgesinde, karla dolmuş sokaklardan geçilmezdi. Kar yağmıyor, diye şikayet edenler, şimdi de beyaz kabus, kar eziyeti, gibi sözlerle durumu anlatmaya çalışıyor..
Bu olayları yaşadıktan ve insanlarımızın davranışları ve ruh hallerini izledikten sonra, Çanakkale, Sarıkamış ve Kurtuluş Savaşı süresince, yokluklar, hastalıklar ve açlıkla mücadele eden Türk Milletinin sergilemiş olduğu,dayanışma, birlik ve beraberlik, cephaneler ıslanmasın diye giysilerini çıkaran ve donarak şehit olan kadınlarımız, ayakları yalın, sırtları çıplak ve günlük öğünlerinden biri boş geçen, diğer öğünde, sadece, üzüm hoşafı yemiş olan askerlerimizin sabrını, vatan sevgisini ve bağımsızlık hislerini anlamaya çalıştım. Bu günlerde, cinnet halinde olan insanlarımızın, aile fertlerini, akrabalarını, komşu ve arkadaşlarını, işverenlerini ve işçilerini acımasızca boğazlamakta, topluca katletmekte olduğunu da göz önüne aldığımızda, bu haberden çıkaracağımız ders “ muhtemel bir savaş, kıtlık, felaket veya hastalık durumunda, insanlarımızın bir birini ezip geçeceği, kırıp yok edeceği” gibi bir tehlikenin varlığı olmaktadır. Kim ne derse desin, Türk Milleti, bu gün ve gelecekte, bir ve beraber olarak yaşama ülküsünü sürdürmelidir. Ayrıca, kar ve yağmur, hayattır, berekettir.. Hayırlısı diyoruz…
Av. Naci SÖZEN, 10 Mart 2011- ANKARA