| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
Atatürk’ü Saygıyla Anıyoruz![]() 10 Kasım 2022, 13:36 Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, vefatının 84. yılında, sevgi, saygı ve özlemle, minnetle, sonsuz rahmetle ve şükran duygularımızla anıyoruz. Kurtuluş Savaşının Başkomutanı, Vatanımızın kurtarıcısı, Cumhuriyetimizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı, çağdaş medeniyetlerin üzerine çıkma ülküsünün öncüsü, eşiz bir lider ve Komutan, çağdaş bir devlet adamı, ilk ve sonsuza kadar Başöğretmenimiz, barışsever, milliyetçi, dil, tarih ve kültür ile yaşamda akıl ve ilmin ışığını işaret eden, diplomat, siyasetçi, araştırmacı, hatip ve düşünce adamı, insanımızı ümmet olgusundan ulus gerçeğine taşımış, onurlu ve eşit yurttaşlar olmamızı sağlamış olan ATATÜRK’ü, bu mücadeleleri ve başarılarının önemini, ilke ve devrimlerini, gösterdiği hedefleri, hayat felsefesini, yaşantısını, fikirlerini ve ilkelerin evrenselliği ve güncelliği konularını tam olarak anlayabilmeyi, insanımıza, gençlerimize anlatabilmeyi, gelecek kuşaklara aktarabilmeyi diliyoruz. Atatürkçülük, özünde ve genelinde, insanlık, vatandaşlık, bağımsızlık, ulusal egemenlik, özgürlük, çağdaşlık, uygarlık, barış, dostluk, bilimsellik, eşitlik, hukuksallık, çalışkanlık, ahlaklılık, sevgi, saygı, güven, sorumluluk, yurttaşlık, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik, yapıcılık, üretim, gelişim ve gençlik kavramlarını bir ve bütün olarak içinde taşır. Nitekim, Osmanlı İmparatorluğunda hukukun dini esaslara dayanıyor olması, insanların kul olması nedeniyle, Atatürk, daha, 01 Mart 1922 günü, TBMM yasama yılı açış konuşmasında “ her devletin içinde bulunduğu sosyal yaşantısı ve uygarlık derecesine uygun bir hukuki mevzuatı vardır. Bizim milletimizin adalet düşüncesi ve anlayışı hiç bir uygar ulusun seviyesinden aşağı değildir” demiştir. Bu nedenle, hukuki mevzuatımızın tüm uygar devletlerin kanunlarından eksik olması düşünülemez, diyerek konunun önemini vurgulamıştır. Atatürk, 29 Ekim 1933 günü, Cumhuriyet Bayramı kutlama töreninde Onuncu Yıl Nutku’nu okumuş ve sözlerini “ Türk Milleti, sonsuzluğa akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne Mutlu Türküm Diyene” diyerek bitirmiştir. Ulu Önder bu ünlü söylevini kendisinin kaleme aldığı, el yazısının sonunda “ bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur. Beni hatırlayınız.” cümlelerini de yazmış olduğu, bunların üzerini çizdiği ve konuşmasında bunlara yer vermediği görülmüştür. Biz Atatürkçüler, Ulu Önderimizi her zaman hatırlıyoruz ve hatırlamaya devam edeceğiz. Atatürk ilke ve devrimlerini, sözlerini, söylevlerini, ırkçılık ve faşistlik kavramlarıyla açıklamaya çalışanların hedefinde Türk Milleti gerçeğini yok etmek yatmaktadır. Halbuki, Atatürk Milliyetçiliğinin felsefesine göre, Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk Milleti denir. Hiçbir vatandaşımızın etnik, din, dil, kültür, mezhep kimliği O’nun Türkiye Cumhuriyetinin birinci sınıf vatandaşı olmasına engel değildir. Çünkü söz konusu olan, birlik dirlik, beraberlik ve siyasal bir bağdır. Türkiye Cumhuriyetini kurmak ve yaşatmak için bir irade ortaya koyan halk Türk Milletidir. Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan her vatandaş kendini bağlı saydığı dil, mezhep, ırk kavim, ne olursa olsun Türkiye’nin maddi ve manevi birinci sınıf vatandaşıdır. Türkiye’de etnik ayrımcılık yapmanın siyasi ve hukuki hiçbir dayanağı yoktur. Atatürk, Cumhuriyet idaresinin insan onuruna en yakışan idare şekli olduğunu söylemiştir. Nitekim, ABD Büyükelçisi ile yapılan resmi görüşmede yaptığı konuşmasında, kendi sesinden dinlediğimizde, demokrasi kavramı ve önemini vurgulamakta, hurafelerden kurtularak çağdaş bilime ve akla yönelmeyi tavsiye etmektedir. Cumhuriyetin 10. Yılı söylevinde “ az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir “ demiştir. Ulu Önder Atatürk, “ yurtta sulh, cihanda sulh “ derken, bir taraftan, yurt içinde huzur ve sükunu, güven içinde yaşamayı amaçlamış, diğer taraftan da, milletlerarası barış ve güvenliğin önemini işaret etmiştir. ATATÜRK, "Türk Devrimleri " adı verilen eseriyle, tüm dünyada yankılar uyandırmış bir liderdir. Bu yankılar sebebiyledir ki, Atatürk için bir niteleme aranırsa "çağını aşan lider" sıfatını fazlası ile hak etmiştir. Atatürk, zaferleri ve tüm başarıları Türk Milletine mal etmiş, kendisi sahiplenmemiştir. Nitekim, Ord. Prof. Sadi IRMAK’ın (Atatürk'ten Anılar, 1978 ) anılarından öğreniyoruz ki, Kurtuluş Savaşı üzerine yapılan bir sohbet sırasında, Atatürk, savaşı ve milletin azim ve kararlılığını anlattıktan sonra “İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir. Şerefler de ortaktır.” demiştir. Biraz durakladıktan sonra ise “ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak, yalnız bana ait olacaktı.” demiştir. Bu konuşmaya tanık olan ünlü bilim adamı ve devlet adamı merhum Sadi IRMAK, eserinde, “bu belagat karşısında gözyaşımı tutamadım. Tarihin, zaferleri kendine mal eden, yenilgileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım.” diye yazmıştır. Ulu Önder ATATÜRK ekonomik kalkınmaya çok önem vermiştir. Daha, yolun başında düzenlenen 1923 İzmir İktisat Kongresinde “Milli Egemenlik ekonomik egemenlikle pekiştirilmelidir “ diyerek konunun önemini ne de güzel ve isabetli olarak ortaya koymuştur. Devlet, ekonomik hayatı düzenleyecek ve geliştirecektir. Hammaddesi yurt içinde yetişen dallara öncelik verilecektir. Kalkınmak için sanayileşmenin zorunlu olduğuna işaret edilmiştir. Planlı kalkınma modeli seçilmiş, MTA, EİE, Etibank, Şeker, Kağıt, demir-çelik ve tekstil alanlarına öncelik verilmiştir. Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planı 1934 yılında başlatılmış, ulaştırmaya önem verilmiş, özellikle demiryolu ağının genişletilmesi üzerinde durulmuştur. Büyük Atatürk, " bir milletin terakkisi için de bu yegane medeniyete iştirak etmesi lazımdır" diyerek, batı medeniyetini işaret etmişti. Yine, O, "memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün mesaimiz Türkiye'de asri binaenaleyh garplı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmeyi arzu edip de garba teveccüh etmemiş millet hangisidir ?” diyerek, bir sorgulama yapmış, yeni Türkiye'nin hedefine yön vermiştir. Mustafa Kemal ATATÜRK’ü “din düşmanı, dinsiz” gibi gösterme gayretleri hep olmuştur. Bu gayret ve iddiaların gerçeklerle ilgisinin olmadığını, Emekli Müftü (şimdi milletvekili) olan İhsan ÖZKES, yazmış olduğu “Atatürk, CHP ve Din” isimli kitabında belgeleriyle birlikte açıklamıştır. Bu eserde, Atatürk’ün, daima dine ve ibadete saygılı olduğu, 03 Mart 1924 tarihinde Diyanet İşleri Bakanlığını kurdurduğu, İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakültelerini açtığı, Yunanlıların zarar verdikleri camileri tamir ettirdiği, bazılarının parasını kendisinin karşıladığını anlatır. Örneğin, Mihalıççık Atatürk Camisinin yapımı için emir çavuşu Ali METİN aracılığıyla 5 bin TL göndermiştir. Kutsal kitabımızın Elmalılı Hamdi YAZIR tarafından Türkçeye çevrilmesini sağlamıştır. Bu çevirmenin 8 bin nüshasının parasını bizzat kendisi ödemiştir. Fakat, gün geldi bu kurum, hutbelerden Atatürk ismini çıkarttı. Atatürk’ün, Tokyo ve Paris şehirlerine yapılacak olan camiler için kendi ödeneğinden para göndermiş olduğunu da biliyoruz. Atatürk ve arkadaşları İzmir’e gelmiş ve arkadaşlarıyla Kadifekale’de çay içmektedirler. Ekipden birisi “paşam, bu kaleden körfezi seyrederek çay içmek ne büyük mutluluk” demiştir. Bu söz karşısında Büyük Lider Başkomutan “ arkadaşlar burada mutlulukla çay içmemizi bu vatan için canlarını veren on binlerce şehidimize borçluyuz” demiştir. ATATÜRK diyor ki ; “Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz. Ne mutlu Türküm diyene!” (Mustafa Kemal, Bkz. Meydan Larousse, Cild 19 s. 471) (1) Ulu Önder ATATÜRK büyüklüğünü, Çanakkale’de can veren Anzak askerlerinin annelerine yazdığı mektupta “yavrularınız bizim yavrularımızla yan yana yatmaktadırlar. Onlar artık bizim de yavrularımızdır. Gönlünüzü ferah tutun” cümlelerine yer vererek göstermiş, bu mektubu okuyan Anzak anneleri o kadar duygulanmışlar ki cevabi mektuplarında “ biz de size ATAM demek istiyoruz “ diye yazmışlardır Avustralya ve Yeni Zelanda Birleşik Ordusu ANZAK askerlerinin 1914'de Çanakkale Savaşına katılmak için denize açıldığı Albany limanı körfezine ''Atatürk Boğazı'' adı verilmiştir. ‘Atatürk Entrance'' dünya haritasında Atatürk adı taşıyan tek coğrafi konumdur... Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı ile Birinci Dünya Savaşının galip devletlerinin emperyalist baskılarına karşı duran, onlara karşı başarı kazanan ilk devlet olduğu için diğer devletlere de örnek olmuştur. Bu yönüyle Türkiye'nin mücadelesi, Batı dünyasında takdirle karşılanmıştır. Bağımsızlık mücadelesi veren Doğu (Asya ve Afrika) dünyasının Atatürk'e ve eserine bağlılığı Batı'dan faklıdır. Emperyalizme ve istilacılara karşı istiklal mücadelesi yapacak olan Doğu dünyası, gönlünde bir milli kahraman, idealinde bir kurtarıcı, yani Mustafa Kemal arıyordu. O'nun evrensel yönü hakkında söylenenlere kısaca göz atmak gerekirse; şu örnekleri vermek mümkündür ; Çinli lider Çan Kay Şek, "Atatürk'ün hayatı ve eseri sadece Türkiye için değil, fakat dünyanın bütün hür milletleri için ilham kaynağı olmakta devam edecektir"4 der. Pakistan Cumhurbaşkanı Eyüp Han ise, "Atatürk, yalnız bu asrın en büyük adamlarından biri değildir. Biz, Pakistan'da O'nu, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz...0 İslam dünyasında yeniden siyasi uyanış istikametinde ileriye doğru cesur bir adım atan bir avuç insandan biriydi"5 şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. Hindistan'ın kurucusu Nehru ise, Atatürk'ün bağımsızlık yolundaki başarısına hayran olduğunu ifade etmekten kendini alamadığı gibi, "Biz, o tarihlerde O'nun bağımsızlık hareketiyle son derece meşguldük" demiştir. Hemen hatırlatalım, 1997-1998 yıllarında, Genelkurmay Başkanlığı Karargahında Şube Müdürü olarak görev yaptığım zaman içinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde, kullanılmakta olan kuvvet forsunun yenilenmesi için bir proje yarışması başlatılmış ve sonuçta seçilen proje yayınlanmıştı. Heyhat, o da nedir? diye hayretler içinde kalınan durum, ATATÜRK’ün bu forstan çıkarıldığının görülmesi üzerineydi. Bu olay büyük bir skandal niteliğindeydi. Proje suretle geri çekilerek iptal edilmişti. Fakat, bu ihaneti yapanlar açıklanmadı. Yıllar sonra yaşananlar bize ATATÜRK ve Cumhuriyet düşmanlarının kilit kadrolara yıllar öncesinden yerleştirildiğini düşündürmüştü. 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a atılan İLK ADIM ve parlayan GÜNEŞ ile başlayan çalışmaların sonunda girişilen Kurtuluş Savaşı sırasında, TBMM görüşmelerinde, seferi stokların azalması üzerine, cephedeki erlere, sabah kahvaltısında verilecek olan siyah zeytin sayısının 3 veya 5 adet olması konusunda şiddetli tartışmalar yapıldığı da bilinen bir vakıadır. Bu konuya değinen bir tarihçi, mücadelenin tam olarak anlaşılabilmesi için, o zamanların meclis tutanaklarının incelenerek yayınlanması gerektiğini söylemektedir. Kurtuluş Savaşı, Türk Milleti’nin, tarihin her döneminde kutsal saydığı “VATAN, BAYRAK, MİLLET, DEVLET VE BAĞIMSIZLIK“ gibi değerleri korumak, dört cepheden saldırıya geçmiş olan yedi düvele karşı, vatan ve milleti savunmak için yapılmıştır. Bu savaş kolay kazanılmamış, Cumhuriyet kolay kurulmamıştır. Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK bizim için sonsuza kadar “sönmez bir ışık “ olarak kalacaktır. Saygı ile anıyoruz. Derleyen / Yazan : Av. Naci SÖZEN (Em. Hv. Kd. Alb.)
Bu haber 288 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |