| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
Eco nun Hazin Öyküsü
Bülent Orta ya genellikle Ecevit veya Eco diye hitap ederlerdi. Rahmetli Şeker Garı (Sıdıka Top) teyzenin iki katlı bir evi vardı. Her ölüm acıdır, acıklıdır. Ölen her can, sanki insandan bir parçayı alır beraberinde götürür. Bir çocuğun ya da bir gencin ölümü, yani her "zamansız ölümü" ise insanı bir kez daha yıkar, yakar, kavurur, ölüm acısını binlere katlar. Zamansız ölümle bir kez tanışan, bütün ömrünce onunla birlikte yaşar. Bir evlat, anne-baba için sadece kendi kanlarından ve canlarından gelmiş bir varlık değildir. Her evlat anne-baba için, emek ve umuttur aynı zamanda Bir çiftin ömür boyu çalışmasının ürettiği her şeyin, iki insanın tüm kazanımlarının ve tüm zamanının kendisine adandığı bir emektir. Kasabamız gençlerinden, Bir Hasan Çağlayan, bir Sezai Demircan, bir Mesut Türker, bir Nevzat Köksoy, bir Bülent Orta (Eco) ve Econun kardeşleri’nin Zamansız ölümleri, bütün ömrümüzce onlarla birlikte anılarımızda yaşar. Zamansız aramızda ayrılan diğer arkadaşların öykülerini ileriki bir zamanda yazmayı düşünüyoruz. Şimdi sizlere Kasabamız merkez mahallesinden Akça emminin kaza sonucu ölen 3 oğlundan biri olan Eco’nun hazin hikâyesini anlatacağım. Bu hikâyede anlatılan olay, tahminen 1979 yıllarında yaşandı. Yapılan küçük bir ihmalin oyun gibi algılanan bir davranışın bir cana nasıl mal olduğunu anlatan gerçek bir hikâye… Eco’nun Anne ve babası bu ölüm karşısında o denli yıkılmışlar ki, "Keşke onun yerine ben ölseydim." diye düşünmüşlerdir herhalde, hani çok sevdiğiniz birinin cenazesinden döndüğünüzde, "Yaşam ne kadar boş" dersiniz ya, işte aynen onun gibi bir şey bu duygu. Yani evlat sevgisi, ancak çocuğu olanlar tarafından yaşanabilir ve anlaşılabilir. Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın. Kasabalı Bülent Orta’ya genellikle Ecevit veya Eco diye hitap ederlerdi. 1974 Kıbrıs harbinden sonra ülkemizde erkek çocuklarının birçoğunun adı Bülent’tir. Bu harbin etkisiyle olsa gerek çocukların adını, dönemin Başbakanı Bülent ECEVİT’İN ismini koymuşlardır. Halk arasında Bülent yerine Ecevit isimi de telaffuz edilir. Eco bizim akrandı. Bazen arkadaşlarla birlikte oyun oynardık, sevecen bir kişiliği vardı. Bir kaza sonucu üst dudağı yaralanmış kalıcı bir iz bırakmıştı, bu yüzden konuşurken azgını bir tafra doğru eğer, Buda onu sevimli kılıyordu. Zaten köyde yetişen çocuklarda genellikle bir yara bere izi muhakkak olurdu. Çünkü onların hayatları tarlada, dağlarda taşlarda geçiyordu kazaya uğramamak mümkün değildi.
Şimdi Kazancı merkezde bulunan Atatürk büstünün yerinde o zamanlarda rahmetli Şeker karının (Sıdıka Top) iki katlı, bir evi vardı. Bu ev kazancının merkezi konumundaydı, esnaf bu ev çevresine yerleşmişti. Evin etrafında çocuklar oyun oynardı. Evin alt katları ise dükkândı. Ağzıeğri Abdullah’ın da burada bir dükkânı vardı, aynı zamanda atların ayaklarına da nal çakardı. Evin dibinde kalaycılık yapan bir seyyar karavana dükkan vardı, belli aralıklarla kasabaya gelir kap kaçakları kalaylardı, hatırlayamadığım birkaç daha dükkân daha vardı. Birde şu anki Tombul Marketin olduğu yerde bir söğüt ağacı ve bir çeşme vardı. O çeşme halen duruyor. O zamanlarda Durmuş Karpuz (Gevro) davarı kestikten sonra bu söğüt ağacına asarak et satardı. İşte Eco’nun hazin öyküsü bu çeşmede başlar.
Eco o zamanlar ilkokula gidiyordu, öğle paydosunda evine gitmiş. Ahırdaki ineği çeşmeye sulamaya götürür o zamanlarda evler şimdiki gibi teferruatlı değil tabii, evlerde su tesisatı, içme su şebekesi falan yok herkes ihtiyacını mahallede bulunan bu çeşmelerden karşılıyorlardı. Kasabalı hayvanlarını genellikle Dereye sulamaya götürürlerdi. Bu didiş ve gelişler esnasında yolda karşılaşan öküzler kıraşırlar insanları bile süserlerdi. Hiç unutmam Divat emmi ve Yusuf İncinin öküzleri kıraşmışlardı da Memiş emminin tosun danası dere lokantasındaki köprüden aşağıya uçmuştu. Zavallı tosun danasının ayakları kırıldığından kesmek zorunda kalmışlardı.
Neyse Eco ineği sulamak için, Tombul Marketin bitişiğinde bulunan köy çeşmesine götürmektedir. Bir elinde ekmek çomaçı diğer elinde de bir değnek peşinden gidiyormuş. Bir yandan da eline aldığı çomacla karnını doyurmaya çalışmaktadır. Elindeki çomacı daha rahat yemek için mi yoksa başka bir nedenden mi bilinmez her ne hikmetse işte çocuk aklı, ineği ipini de beline bağlamış.
İnek Çeşmeden su içerken bir şeyden ürkmüş ve işte ne olduysa o zaman olmuş, Eco huysuzlaşan ineği zapt edememiş ve beline bağladığı ipi de çözememiş ip iyice sıkışmış ve başlamış arkasından koşmaya, bir süre gittikten sonra dengesini kaybederek yere kapaklanıp düşmüş, inek bu sefer daha da çok ürkmüş ve Eco’yu yerlerde sürümeye başlamış İnek Eco’yu, Hidayetin Durmuşun evinin önünden ağrı Tepsili gedikten, uçurum yolundan, mezarlık yönüne doğru sürüklemeye başlamış. İpe bağlı Eco’nun ne halde olduğunu tahmin bile edemezsiniz zira koşan inek, Eco’yu taşlara ağaçlara çarpa çarpa götürüyormuş, görenlerin anlatımına göre olay böyle gerçekleşmiş.
İnek Eco’yu Uçurumun yolundan mezarlığına kadar sürüklemiş ve ineği ancak rahmetli Ayşe ebem (Şahsan Ayşası) durdurabilmiş. Uçurum altındaki bahçemizde bulunan Anneannem (Fatma KÖKSOY) ve Büyükannem (Ayşe ARICI) ebelerim bahçe işleri ile uğraşırken yoldan gelen sesler ve gürültüler duymuşlar, Anneannem bu olayı bana şöyle anlatmıştı.
—Uçurum yolundan bir kütürtü, bir sesler duyduk. İlk önce araba geliyor sandık baktığımızda çükçüğüllerin ordan bir inek koşarak aşağıya doğru geliyordu. Ayşe eben ineği yakalamak için hemen yola indi, bir süre sonra inek yanımıza doğru yaklaştı, fakat arkasında bir çocuğu da sürükleyerek sağa sola çarparak geliyordu. Ayşe eben hemen düğüş düğüş diyerek ineği sakinleştirdi, durdurdu. Hemen belindeki çakısıyla ipi kesti ve çocuğu kucağına aldı, kafası gözü kan revan içindeydi, Eben öncegi ile çocuğun başındaki kanlarını sildikten sonra…“Bağız bu çocuk kimin hemen bir su ver oradan yoksa ölecek” dedi.
Anneannemin anlatımına göre; Akan kanları durdurup yara berelerini buldukları çar cabutla sarmaya çalışmışlar. Econun elini yüzünü yıkamışlar Eco halen yaşıyormuş ama kendinde değilmiş, Zaten bir süre sonra da köye götürürlerken yolda can vermiş. İnek Ecoyu canlı canlı mezarlığa kadar götürmüş aslında. Eco’nun parçalanmış vücudu ve cansız bedenini ailesine teslim ettiklerinde Ailenin feryadını ve üzüntülerini, o anı Anneannem bana anlatamadı bile kelimeler boğazına dizildi sanki…
Bu vahim kazada ölen Eco’ya çok üzülen Akça emminin ilk üzüntüsü değildi tabii seneler öncesinde de Merkez camisinin önünde oyun oynarken bir oğlunu da rahmetli Veyis CEYLAN jeeple çarpmış ve ölmüştü. Diğer bir oğlunu da elektrik çarpması sonucu kaybetmişti. Bu üç oğlunu da kazalarda kaybeden Akça emmi ve ailesinin durumunu artık siz düşünün… Kaderli ailesine sabır dileriz. Allah hepsine rahmet eylesin…
Bu hikâyeyi neden yazdık.? Amacımız Econun kaderli ailesine oğullarının acısını tekrar hatırlatmak değil tabiî ki. Anlatmak istediğimiz şey yapılan küçük bir ihmalin, hatanın oyun gibi algılanan bir davranışın bir cana nasıl mal olduğunu anlatmak. Özellikle de gençlere anlatmak. Çocuklarımıza ve gençlerimize inanıyor ve güveniyoruz. Ama onların özellikle de çocukluk dönemlerinde bu gibi duygulardan, yoksun olduklarını da biliyoruz. Onun için onlara çok önemli bir anımsatmamız olacak: “Gençler, ne yaparsanız yapın, kendi anne-babanıza ya da başka anne-babalara evlat acısı yaşatmayın. Ülkenin ve insanlığın refahı ve mutluluğu için yapacağınız her eylem, ölüme değil, yaşama dönük olsun…
Eco’ya
Bak şu ineğin yaptığı işe. Bir inek kıydı canım Eco’ya, Bir gül idi, kıyamazdık koklamaya, Bağrımıza kara taşlar basalım, Eco’yu bizde rahmetle analım.
Yazan:Hasan KÖKSOY- Ağustos 2007 - Kazancı İlave Bilgi:------------------------------------------ Eco'nun ölümüne sebep olan ineği (düğe) biz satmıştık. Olayı görenlerden biri de benim. O gün bir alt tarlada ebengiler, üste ben vardım. Ebengiller uçurumdan aşağı inen toz bulutu alışık bir bulut olmadığı için anlamak için asmaların bulunduğu duvarda beklemeye başladılar. İnek olduğunu anlar anlamaz yola inip ineği durdurdular. İneği durdurduklarında olay anlaşıldı. Görülen manzara yürek burkucu idi. Eco'nun Sülüklerin cevizinin dibinde düğeyi beline bağlayıp ceviz kırıp yediğini olaydan kısa süre önce Türbesekisi’ne gelenlerden biri görmüş. Eben Akça'nın oğlunu inek sürümüş diye bağırırken o kişi henüz köye varmamış, yolda; ''O çocuk biraz önce ... Cevizinin dibinde ceviz yiyordu.'' diye bağırıyordu. İbrahim ŞAHİN Bu haber 1174 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |