| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
![]() KIBRIS BARIŞ HAREKATINA KATILAN KAZANCILI
Kıbrıs Türkünü esaretten ve katliamdan kurtaran, bağımsız bir devlet kurmalarının yolunu açan Kıbrıs Barış Harekatı’nın 49. yıldönümü kutluyoruz ve sayıları 624 olan Kıbrıs şehitlerini, sonsuz rahmetler, saygı ve minnetlerle anıyoruz. KIBRIS BARIŞ HAREKATI’NIN 49. YILI KUTLANIYOR (Kıbrıs Harekatı Şehitleri Anısına) Kıbrıs Türkünü esaretten ve katliamdan kurtaran ve bağımsız bir devlet kurmalarının yolunu açan Kıbrıs Barış Harekatı’nın 49. yıldönümü kutluyoruz ve sayıları 624 olan Kıbrıs şehitlerini, sonsuz rahmetler, saygı ve minnetlerle anıyoruz. Kıbrıs konusu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti için her zaman “Milli Mesele “ olarak kabul edilmiş olup, zamanın dışişleri bakanı merhum Fatin Rüştü Zorlu tarafından, 1957 yılında Kıbrıs konulu uluslararası bir toplantıda söylediği “Kıbrıs bizim için milli bir meseledir” sözün sonrası bu niteliği kazanmıştır. Kıbrıs konusunun, Karaman /Ermenek (Orta Toroslar – Taşeli yöresi) insanı, yani bizler için ilave bir önemi de, Kıbrıs Türkünün, Karamanoğulları Beyliği 1474 yılında ortadan kaldırıldıktan sonra bölgemizden Kıbrıs ‘a göçe tabi tutulan insanlar, akraba ve komşularımız olmasına dayanır. Kıbrıs Harekatı ve Şehitlerimiz konusunda ayrıntıya girmeden önce bizzat tanıklık ettiğim ve ilk kaynaklarından dinlediğim birkaç konuyu özetlemek istiyorum. - Çıkarma gemilerimiz deniz açıldıktan sonra verdiğimiz ilk şehitimiz, bir gemisinin elektrik teknisyeninin cereyana kapılarak hayatını kaybetmesiyle verilmiştir. - İlk çıkarma gemisinde, afla cezaevlerinden çıkan ve askere alınan erler vardı. Bu erler arasında olan Kazancılı Celal Altınsoy ile savaş sonrası yaptığım görüşmelerde, gemilerin Girne sahiline yaklaştığında sahilin çok sessiz olduğu, askerlerin elleriyle silahlarını havada tutar şekilde suya indikleri, kısa bir süre sonunda karşı tepelere mevzilenmiş Rum silahlarının ölüm kusmaya başladığı, askerlerimizin “anam, yandım. ah” sesleriyle denize düştükleri, suyun bir anda kızardığı, uçaklarımızın sahilleri bombalaması sonrası sahile çıktıkları notlarım arasına girmişti. - Savaşın hemen sonrasında Kıbrıs gezisine çıkan vatansever insan eczacı Sayın Veli Beyin gördükleri manzaralardan biri, Komutan Karaoğlanoğlu Albay ve iki yardımcısı komutanın karargah olarak kullandıkları binanın kapısına çıktıkları bir anda karşı tepelerden atılan top mermisinin üzerlerine düştüğü, hepsinin parçalanarak şehit olduğu, kapının parçalandığı, şehitlerin kanının duvarlarda durduğu şeklindeydi. - Başka bir Kıbrıs gazisinden dinlediğim olay, Harekat sırasında kayalar arasına gizlenmiş ve susturulamayan bir silah vardı. Bir askerimiz yerden sürünerek mevzinin tam önüne kadar gider, elindeki bombayı içeri atar ve Rum silahı susar. Bu sahneler filim çeken askerin kaydına girer, fakat savaş sonrası bu askerin kim olduğu öğrenilemez. Bu kahramanın sonraki çatışmalarda şehit olduğu düşünülür. - Otomatik silahıyla bir tepeye mevzilenen bir askerimiz vurularak şehit edilir. Cesedi ve silah uzun bir zaman sonra bulunur. Bu karaman askere ait resmi ekliyoruz. - Savaş sırasında komando yüzbaşı ve timlerin komutanı olan Emekli Albay Yılmaz K. ile yaptığım görüşmelerde, Emrinde 12 komandodan oluşan timler olduğunu, acil destek isteği olduğunda sırası gelen timin anında hareket ettiğini, bu tümlerin birinin komutanı olan Teğmen Muzaffer Tekin’in sürekli ve her tim ile çatışma bölgesine koştuğunu, gösterdiği kahramanlıklar nedeniyle isminin Kıbrıs’ta bir tepeye verildiğini anlatmıştı. Bu kahraman komando subayı Ergenekon-Balyoz kumpas davalarında tutuklanan ve hapislerde kansere yakalanarak ölen sanık Muzaffer Tekin idi. - Harekat günlerinde İzmir/Karabağlar semtine gelen ve kolu omuzunda olan bir bahriye eriyle konuşmuştum. Batırılan Kocatepe gemisindeydi. Denizde sürüklenerek İsrail açıklarına kadar gitmişler, bir çok arkadaşı sıcak ve tuzlu su etkisiyle direncini ve şuurlarını kaybederek can yeleklerini bırakıp denizde kaybolduklarını anlatmıştı. - Harekat sonrası, Ekim 1974 ayında atandığım Konya Hava üssüsünde savaş hala yaşanıyor gibiydi. Kocatepe gemisini batıran pilotların Konya meydanına indikten sonra durumu öğrenmek için Savaş Harekat Merkezine geldiklerinde, batırılan geminin bizim olduğu bilgisinin kesinlik kazandığını öğrendiklerinde çok büyük bir üzüntü yaşadıkları, kasklarını yere fırlattıkları anlatılıyordu. Bu pilotlar sonrasında, Hava Kuvvetlerinden ayrılıp Türk Hava Yollarına geçmişlerdi. - Savaş sırasında Yunan uçaklarının Ege bölgesine taarruza geçtikleri görüntüsü radar ekranlarına düşmüş, bölgedeki uçaklara kalkış emri verilmişti. Balıkesir üssünden telaşla kalkan bir uçak karşı dağlara çarparak düşmüştü. Sonrasında bu saldırı görüntüsünün bir aldatmaca olduğu anlaşılmıştı. - Kocatepe gemisinin batırılması olayı da bir radar aldatmacasına dayanıyordu. Radar ekranlarına bir Yunan askeri gemi gurubun Kıbrıs Baf limanına doğru ilerlediği görüntüler düşmüştü. Bu gemileri imha etmek isteğiyle bizim savaş gemilerimiz bulunması gereken koordinatların dışına çıkmışlar fakat bu durum Ankara Deniz Kuvvetleri karargahı bilgisi dışındaydı. Dolayısıyla Deniz Kuvvetleri Komutanı, saldırıların devam ettiği bir buçuk gün boyunca Hava Kuvvetleri Komutanının telefonlarına “o bölgede gemimiz yok, Yunan aldatmasına kapılmayalım, görülen gemileri vurun” demişti. Gerçek ortaya çıkınca Komutan Emin Alpkaya görüşme kayıt tapelerini alarak Akıncı (Mürted) üssüsüne götürmüş ve pilotlara konuşmalarını dinleterek pilotların üzüntülerini hafifletmeye çalışmıştır. Bu hususlar Sayın Emin Çölaşan yazılarında defalarca ve bu yılda yayınlanmıştır. - Bu acı olayın, yani kendi en büyük savaş gemimizi kendi uçaklarımızla batırmış olmamızın sürecinde kritik kopukluğun (koordinesizlik veya bilgisizlik olayının) nerden ve nasıl olduğu bir türlü anlaşılamamıştır. - -Harekatın ilk günü paraşüt komandolarını belirlenen alana indirme görevi C-47 Nakliye uçaklarına verilmişti. Uçağın birinde ikinci pilot olarak görevli olan Hava Harp Okulundan sınıf arkadaşım olan pilot Gazi teğmen Altay Y. Da vardı. Anılarında, son atlamalar sonunda alanı terk ederken uçağın kanatlarından “ çat-çat “ diye iki ses duyulur. Kıdemli pilotla bir birlerine bakışırlar, hiç konuşmadan önlerine dönerler. Kanatların altından iki merminin delip geçtiği görülür. Bu mermi yakıt tankına, pervaneye, pilota veya gövdeye isabet etseydi, uçakla birlikte parçalar halinde yere doğru düşmekte olacakları aklına ilk gelen olmuş. Devam eden saniyeler içinde düşündüğü bu kötü durumun olabileceği endişesiyle ve Allah’a sığınarak geçmek bilmeyen saniyeleri mermi yemeden atlatıp geri dönmüşler. İnsanın, bulunduğu bir an ve yerde bir saniye veya devamı sonrasında hayatını kaybedebileceği düşüncesiyle yaşamak, iş veya görev yapmak nasıldır? Nasıl olduğunu, böyle bir durumu yaşamayanın anlamasına imkan ve ihtimal yoktur, diye cevaplandırdılar. Unutmayalım, hiçbir zafer kolay kazanılmamıştır. Kıbrıs Harekatı kahramanlarından biri de askerliğini komando olarak yapmak isteğiyle sevk alan ve sonrasında, bu harekata katılan askerlerden biride Ermenekli Ali Çavuş idi. Ermenekli ünlü Karpuzcu ailesinin, İstanbul’da yerleşik kolunun bir ferdiydi. Akrabalarımız Altıntaş ailesinin yakın komşuları olduğundan başsağlığı dilemek için gayret göstermiştik. Zaman içinde, bana gönderilen resimler arasında bu aziz şehidimizin mezarının resmini görünce geçmişe ait anılarımı tekrar gözden geçirdim. Mezar taşında “ Ali KARPUZCU, Piyade Çavuş, ..7.1974, 47 “ yazıyordu. Belli ki, ilk harekatta şehit olmuş, adada defnedilmiş ve 47 sıralı şehit mezarına konmuştu. Kıbrıs Harekatının hemen sonrasında göreve başladığım Konya’da, bu olaydan bir vesile ile haberdar olmuştum. Karpuzcu ailesi çok geniş ve Ermenek dışında yaşayan, bir çok iş kolunda başarı ile faaliyet gösteren bir aileydi. Rumlara da demokrasi ve barış getiren bu harekat sırasında, dağlara çıkarılmış olan bir tankın öyküsü, bir arkadaşımız tarafından yayınlandı. Kutlamaların başladığı 20 Temmuz 2012 günlü gazetede, gazeteci Saygı ÖZTÜRK tarafından yazılan “Heykeli Dikilen Komutan, Şimdi Cezaevinde” başlıklı yazıyı dikkatle ve hayretle okudum. Savaşın başlamasıyla birlikte, Rum katliamından kurtulmak için Magosa Kalesi’ne sığınan Türklerin, General Konstantin ÇORCAKİS komutasındaki 5000 kişilik Rum Muhafız Ordusu tarafından kuşatılmasına karşı askeri bir kuvvet olmadığı ve takviye gelmediği halde, bir avuç milis güçle ve 29 gün süreyle verilmiş olan savunma mücadelesinin öyküsü anlatılıyordu. Saygı ÖZTÜRK’ün yazısı, Magosa Kalesi savunmasının kahramanı olan, adaya Sadi OĞUZ kimliği ve öğretmenlik göreviyle gönderilen, savaş çıkınca da gerçek kimliği olan Üsteğmen Oğuz KALELİOĞLU adıyla ve rütbesiyle savaşa katılan, Kurmay Albay rütbesiyle emekli olan ve 28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklanan ve Sincan F Tipi Cezaevinde yatmış olan bir kahramanı anlatıyordu. Bu silahsız, ekmeksiz, susuz ve askersiz savunmanın komutanı olan Üsteğmen Oğuz KALELİOĞLU’nun Magosa şehrinde heykeli dikildiğini öğreniyoruz. Kale savunmasının kritik noktaları, kale burçlarından ellerindeki hafif silahlarla düşmanın kaleye yaklaşmasını engellemeye çalışan milisler, Üsteğmen Erdoğan ACAR komutasındaki küçük bir birliğin, 15 Ağustos günü Magosa’ya gelmesi ve Rum güçlerine saldırması, kale duvarlarından tırmanarak gelen Tokatlı bir askerin, Rum havanlarının atış yaptığı noktaya, karşı havan atışı yaparak, havan mermisini tam atış noktasından vuran ve tüm binanın havaya uçurulması, teşkil ediyordu. Bu yazıyı okuyunca, Magosa Kalesi savunmasıyla ilgili olarak yıllar öncesine dayanan tespitlerimi okuyucuyla paylaşmanın zamanının geldiğini düşündüm. Kıbrıs Savaşı sonrası, 1976 yılında, görevli olduğum Konya Hava Üssü’nde, yedek subay olarak askerliğini yapan (Atğm. B. S.) bir doktorla, savaş ve Magos Kalesi savunması konusunda uzun sohbetler etmiş ve notlar almıştım. Doktor Asteğmen B. S., İstanbul Cerrahpaşa Tıp fakültesi mezunu ve aynı sınıfta okuduğu Kıbrıs Magosa doğumlu bir bayan doktorla evliydi. Haziran 1974 ayı sonlarında fakülteden mezun olmuşlar ve nişanlanmışlardı. Mezuniyet sonrası, nişanlısıyla birlikte Kıbrıs’a tatil ve ziyaret için gitmişler ve Magosa’da yaşayan nişanlısının evinde kalıyorlardı. Savaş başladığında, tüm Magosa Türkleriyle birlikte kaleye sığındılar. Kalede bulunanların çoğunluğu kadın, yaşlı, çocuk ve askerliğini yapmamış sivillerden oluşuyordu. Milis Gücü komutanı olan bir kaç rütbeli savunmayı yönetiyor, eli silah tutanlar piyade silahlarıyla kale burçlarından, yaklaşan Rum askerlerine ateş ederek onları durdurmaya çalışıyordu. Bu itirazlar fayda etmez ve misafirimiz piyade silahıyla kale burçlarında mevzilenir ve savunmaya katılır. Rum güçlerinin köprüyü geçmesini önlemek için, köprünün havaya uçurulması gerekmektedir. Milislerden birkaç kişi, patlayıcılarla ve düşmana görünmeden yaklaşacak ve köprü ayaklarına patlayıcılar bağlanacak ve sonrasında patlatılacaktır. Bu girişimden tam bir netice alınamaz. Rum birlikleri çevreyi atışı altına almıştır. Savaş, Girne-Lefkoşe hattında sürdüğünden, Magosa’ya birlik sevk edilmesi zaman alacaktır. BM aracılığıyla, kaledeki Türklerin Rum birliğine teslim olması teklif edilir. Bunun katliam için bir tuzak olduğu anlaşılır ve ölene kadar savaşılması, kararı alınır. Türklerin elinde, ağır silah olarak 2-3 havan bulunmaktadır. Bu havanın, düşman araçlarının köprüyü geçişi sırasında kullanılması ve geçişin durdurulması gerekmektedir. imkanlarını arıyordu. Kalede mahsur kalan Türklerin katledilmeleri an meselesiydi. Rum araçlarına Türk bayrağı çekerek ve sizi kurtarmaya geldik, şeklinde Türkçe yayınlar yaparak içerdekileri kandırmayı ve kale kapısının açılmasını sağlamayı bile denediler. Karadan destek umudunu kesen komutanlar, uçak desteği isteklerine ağırlık veriyorlardı. Fakat, asıl görevlerini yapan uçakların Magosa’ya gelmesi ve onlara destek vermesi mümkün değildi. Kale komutanları, telsiz konuşmalarında, silahsız da olsan bir jet uçağının kale ve Rumların üzerinden geçmesini istiyorlardı. Bu istek kabul edilir ve bir savaş uçağı görev dönüşü, Magosa’ya yönlendirilir ve Rum askerlerinin üzerinden alçak uçuş yaparak Türkiye’ye doğru kaybolur. Rum birlikleri, bu uçuşla birlikte dağılarak kaleden uzaklaşır. Uzun bir süre saldırı bekleyen Rumlar, tekrar toparlanarak kaleye yönelirler. Silahsız uçak takviyesi birkaç kez tekrarlanarak Rumların geri çekilmeleri sağlanır. Nihayet, Rum araçlarının köprüyü geçmekte olduğu gün, silahlı bir uçak gelerek bu araçları tahrip eder ve köprü geçişlere kapanır. İşte, Magosa kalesindeki Türklerin katliamdan kurtulmalarının en önemli anı bu Türk jetinin saldırısı olmuştur. Günümüz savaşları için bir jet uçağının ve jet pilotunun önemini tam olarak kavrayamadığımızı düşünüyorum. ABD eğitim kurumlarında ve bizim askeri okullarımızda, günümüzde ve gelecekte, hava desteği olmadan, kara ve deniz savaşlarının kazanılamayacağı, bir uçak ve pilotunun, bir savaşı kazandıracağı, savaşı sona erdirebileceği, anlatılır ve yazılır. Örnek olarak da, 2. Dünya Savaşı’nı bir pilotun Japonya’ya attığı atom bombasının sona erdirdiği verilir. Birkaç gün önce, bir savaş pilotumuzu, iftiralarla nasıl harcadığımızı, hayatını söndürdüğümüzü ve devlet görevinden (savunmasından) nasıl uzaklaştırdığımızı okuyunca içimizin yanması kaçınılmaz olmuştur. Kıbrıs Savaşı kahramanları (gazileri) aramızda yaşıyor, şehitlerimiz ise, Kıbrıs ve Türkiye’deki şehitliklerde yatıyor. Kıbrıslı bazı guruplarda, Türk askerini işgalci ve katil olarak ilan ediyor. Akil adam olarak lanse edilen bazıları da ekranlarda “Kıbrıs, bizim için hiç bir yönden önem taşımaz” şeklinde açıklamalar yapıyor. Biz bu olumsuz gelişmeleri bir tarafa bırakarak, Kıbrıs Savaşında şehit düşen kahramanları rahmetle anıyoruz. Hayatta olan Gazilere de uzun ömürler diliyoruz. Kıbrıs Savaşı kahramanlarından biri de Emekli Tümgeneral idi. Kendisi 28 Şubat davası sanığı olarak yargılandı ve süreç bitmeden vefat etti. Sanıklar içinde en mert ve cesur ifade veren sanıktı. Savunmasında “ben askerim, subayım verilen emri aynen yerine getiririm. Kıbrıs Savaşında düşmanı vurma emri aldım, yerine getirdim, 28 Şubat sürecinde toplantıya katıl emri aldım, kayıldım. Şimdi emir alsam yine katılırım” diyerek askerliğin resmini çizmişti Kıbrıs’a yapılan 1963 yılı harekatında Yzb. Cengiz Topel’in şehit edilmiş olması hala gönüllerde bir sızıdır. Uçağından paraşütle atlayan pilot yere inince esir düşer. Nice vahşi işkencelerle öldürülür. Bu olayın izleri ve kanlı giysileri Kıbrıs Utanç Müzesi raflarında sergilenmektedir. Müzeyi gezen ziyaretçilerin çıkışta bir süre kendilerine gelemedikleri anlatılır. Kıbrıs adası, 9282 kilometrekare genişliğinde, Anadolu’ya 71 kilometre, Yunanistan’a 800 kilometre uzaklıkta ve Doğu Akdeniz’de yer alan bir adadır. İlk çağlarda, Mısırlılardan Romalılara, Haçlı seferlerinde İngilizlere, 1489 yılında Venediklilere, nihayet, 1571 yılında da Osmanlı İmparatorluğu’na geçmiştir. 1878 yılında Osmanlılar savaşta yenilince İngiltere’ye bırakıldı. İngiltere bu adayı tekrar Osmanlıya vereceği konusunda söz vermiş olmasına rağmen, Süveyş Kanalının açılması sonucu, adanın stratejik önemi arttığından bu sözünü yerine getirmedi. Kahramanlarına ve şehitlerine sahip çıkamayan milletler gelecekte kahraman ve şehit olacak cesur insan bulamaz. Ne mutlu Türküm diyene.. Genkur. Bşk.lığı Harp Tarihi Başkanlığı tarafından bastırılan, “Kıbrıs Barış Harekat Şehitlerinin Biyoğrafileri” isimli 1976 basımlı kitap bilgileri : Ermenekli Şehit Ali Çavuş (KARPUZCU)/ya ait bilgiler şöyledir ; Baba adı : İsmail Memleketi : Ermenek Doğum tarihi : 1953 Birliği : Komando Tugayı Karargah Bölüğü Şehit olduğun tarih : 31 Temmuz 1974 Şehit olduğu yer : Siskilip /Kıbrıs Mezarı : Boğaz Şehitliği, 47. Numarada Övünç Madalyası : Ailesine verildi. TÜM ŞEHİTLERİN DAĞILIMI : Şehit Subay Sayısı : 28 Şehit Astsubay Sayısı : 38 Şehit Yedeksubay Sayısı : 11 Şehit Çavuş Sayısı ; 38 Şehit Onbaşı Sayısı : 32 Şehit Er Sayısı : 369 Şehit Sivil (Aşçı) ; 1 Toplam şehit sayısı : 624 olarak yer almıştır. NOT : Bilgileri gönderen Gazi Ahmet SÖZER Beye sonsuz teşekkürler.. Derleyen ; Av. Naci SÖZEN, (Em. Hv. Mu. Kd. Alb.) ( Son güncelleme : 19 Temmuz 2023
Bu haber 511 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |