| ||||||||||
| ||||||||||
SON YORUMLANANLAREN ÇOK OKUNANLAR |
KAZANCI NAHİYE MÜDÜRÜ AKİF BEYİN HAZİN ÖYKÜSÜ23 Temmuz 2023, 22:02 Naci Sözen Kazancı Kasabası, Yukarı Mahalle mezarlığı olarak bilinen ve Bucak Mahallesi yakınında bulunan mezarlığın hemen girişinde, taştan yapılmış küçük bir mezarın taşında sadece “Akif Müdür “ yazısını görür, geçerdik. Bir gün bu mezar taşının arkasında gizlenen yaşam öyküsünü araştırmak istedim. Bu Akif Müdür kimdi, nerden ve ne zaman gelmiş, nasıl ölmüş ve buraya neden defnedilmişti? Konu, bir çok bilinmeyeni olan bir denklem gibiydi. Köyün yaşlı ve hafızası güçlü insanlarıyla ve özellikle Kazancının yaşayan son filozofu olan Çolak Hasan (Songur) ile görüştüm ve toparladığım bilgileri bir araya getirdim. Akif Müdür (Koçaş) 1940 yılında Kazancı’da Nahiye Müdürüdür. Nahiye Osmanlıdan kalma bir kelimedir, cumhuriyet döneminde Nahiye Kelimesi Bucak olarak değiştirildi. Bucak (Nahiye) kendilerine bağlı olan köylerin devletle ilişkilerini yerinde çözerek kaymakamlık ve valiliklerin yükünü azaltmaktaydı. Ancak ulaşım ve haberleşme olanaklarının gelişmesi ile bunlara olan gerek azalmıştır. Bucak teşkilatı kaymakamlığa eşdeğer bir teşkilat yapısına sahip olup nahiye müdürü İç işleri Bakanlığı tarafından ataması yapılırdı. Beldemizde 1930 yılında Nahiye kuruluşu onaylanmış ve 1931 yılında teşkilatı kurulmuştur. Kurucu Nahiye Müdürü olarak atanan Hikmet Müdür görev yapmıştır. Daha sonra Akif müdür, Yahya müdür, Çolak müdür, Süleyman Özdemir müdür görev yapmış olanlardır. Kazancı Nahiyesi Müdürlüğüne Göksu ırmağının güneyinde bulunan Çatalbadem, Gökçekent, Sarıvadi, Pınarönü Nadire gibi 11 köy bağlanmıştır. Akif Müdür Kazancı Nahiyesine eşi, kızı ve oğlu ile birlikte gelmiş ve şimdiki Ziraat binasının yerinde bulunan Karakol binasının üst katına yerleşmiştir. Müdür, Semerkant Türkleri boyundan gelen ve Sapanca ilçesinden olup, biraz hesapsız harcamalar yapan, içmeyi, eğlenmeyi, yani, alem yapmayı seven bir kişidir. Müdürümüz 1940 yılı Ağustos ayında yine maaşını almak için Ermenek’e gider, bir hafta orada kalır ve arkadaşlarıyla alemler yaparak eğlenir. Son gün, Ermenek’te bulunan tüm memurlarla bir yerde alem yapıp içmişlerdir. Topluluk Zeyve Pazarına gitmeye karar verir ve bulunan bir araçla yola çıkılır. Çavuş Alanına gelindiğinde, çayda dinamit atıldığını, birilerinin ölen balıkları yakalamaya çalıştıklarını görürler. Araba durdurulur, sarhoş kafayla herkes çaya dalar ve balık yakalamaya girişir. Bizim Akif Müdür de soyunmuş ve çaya girmiştir. Müdürün kimse tarafından bilinmeyen bir durumu vardır. Bu bilinmeyen Kazancıya gelmeden önce kalp ameliyatı geçirdiği, yani, kalp hastası olduğudur. İnsanlar çayın içinde çabalarken en arkada olan müdür kriz geçirir ve suda kaybolur. Kimsenin fark etmediği bu olayı, kenarda olup biteni seyreden Çavuşlu bir kadın görür ve çırpınarak insanlara bağırır, bir kişinin suda kaybolduğunu haber verir. Balık tutmayı bırakan insanlar müdürün suda kaybolduğunu anlarlar ve aramaya başlarlar. Bir müddet sonra, müdür aşağılardan ölü olarak çıkarılır. Ermenek’ten savcı çağrılır ve Kazancı Muhtarlığına haber verilir. Ailenin hiçbir şeyden haberi yoktur. Bu işler olurken vakit gece olduğundan cenazenin sabaha sal üstünde Kazancıya götürülmesi kararlaştırılır ve aileye yine haber verilmez. İkinci gün, kasaba insanları cenaze için Çavuş köyüne akın ederken, Kazancının ileri gelenleri de erkenden aileyi ziyaret ederek, olayı uygun bir şekilde haber vereceklerdir. O zamanlar böyle bir ölüm haberini vermeye giderken, şimdiki gibi, yanlarına doktor, hemşire, ilaç ve psikolog almak gibi uygulamalar elbette yoktu. Sabahın erken saatinden itibaren köy muhtarı, imam, azalar ve bazı hatırlı kişiler karakol bahçesi duvarının dışında toplanmaya başlarlar. Bu sıralar, henüz genç bir delikanlı olan Kerim CAN (Bıhıt Kerimi) geçici müdür odacısı olarak çalışmaktadır. Olayı bildiği için, aileye söylemeden ve erkenden daireye ve ailenin evine gitmiştir. Olayların bu aşamasından sonrası, Kerim Amcanın güçlü hafızası ve berrak anlatımıyla tespit edilmiştir. Müdürün hanımı pencereden bakınca, bahçe duvarı yanında bu önemli kişilerin toplandığını görür ve şaşırır, bir anlam veremediğinden “bu insanların sıkıntısı ne acaba, neden toplandılar? “ diye söylenir. Çocukları hala uyumaktadır. Köyün ileri gelenleri geçerek karakolun üst katına çıkarlar ve müdürün dairesinin kapısını çalarlar. Hanım şaşkınlık ve merak içinde kapıyı açar. Köy İmamı Abdurrahman Hoca önden içeri girer “sabahınız hayır olsun hanım, sizi bu zamanda rahatsız ettik, müsaade varsa bir şey konuşacağız “ diyerek izin ister. Buyur edilenler içeri girerler ve otururlar. Müdürün Hanımı “sizlere bir sabah kahvesi yapayım“ diyerek mutfağa gider. Heyette, söze kimin başlayacağı konusu fısıltı halinde tartışılmaktadır. Kadın, elinde kahve fincan tepsisi ile odaya girdiği sırada, heyetten biri lafı hiç dolaştırmadan ve direkt olarak “hanımefendi metin olun, kocanız Akif Müdür Göksu’da boğulmuş, birazdan cenazesi gelecek“ deyiverir. Kadın, bu haberi duyunca şok geçirir ve fincan tepsisi bir yana, kendisi bir yana giderek bayılır. Çocuklar bu gürültüye uyanırlar ve haberi öğrenince onlarda şoka girer. Büyük bir acı ve aile dramı yaşanmaktadır. Ağaç dallarından yapma salla cenaze köye getirilir ve zamanın ulaşım çaresizliğinden nahiye mezarlığına defnedilir. Aile için sıkıntılı günler devam edecektir. Ailenin hiç parası yoktur. Hatta, müdürün Ermenek’te çok kişiye borcu olduğu ortaya çıkar. Aile, Ermenek’e gelir ve Hacı Sofuların (Salim Ağa) evine sığınırlar. Üst makamlardan yazı ile yolluk talep edilmiştir. Zamanın şartlarında bu yolluk 3 ayda gelmez ve bu aile misafir kalmayı sürdürür. Aslında perişan olmuşlardır. Nasıl oldu bilinmez, nihayet aile Ermenek’ten ayrılıp gitmiştir. Şimdi, öykünün ikinci perdesini açalım. Akif Müdür olayından tam 32 sene sonra, zamanın odacısı, şimdinin yaşlısı Kerim Can, aileyi merak ettiğinden memleketleri olan Sapanca Kaymakamlığına bir dilekçe yazarak olayı anlatır ve ailenin adresinin bildirilmesini talep eder. Aylar sonra gelen cevapta, bu aile hakkında bilgi edinilemediği, nüfus kayıtlarının başka yere nakledildiği ve adreslere ulaşılamadığı bildirilmiştir. Kerim Amca pes etmez ve bu kez valiliğe yazar. Mektubu alan vali, kaymakamlığa çok kızar ve azarlayarak, bu ailenin izlerinin bulunması, adreslerinin öğrenilip mektup sahibine mutlaka bildirilmesi talimatını verir. Kaymakamlık konuyu tekrar ele alır. Sapanca kenar mahallesinde aynı soyadı taşıyan bir kadın bulunur. Müdürün ailesinin İstanbul Fatih semtine yerleştikleri öğrenilir. Fatih’te araştırma yapan kaymakamlık, nihayet müdürün hanımını bulur ve adresini Kazancılı Kerim CAN’a bildirir. Kerim Can, bildirilen adrese mektup yazarak kendisini tanıtır ve olayları, mezarı ve sonrasını anlatır. Mektup müdürün hanımının eline geçmiştir. Kazancıya cevabi mektup yazmış ve telefon etmiştir. Başlangıçta, bir alacak veya kötülük için arandığını düşünerek biraz kuşkulu davranan bayan, sonradan samimi şekilde arandıklarına emin olunca çocuklarıyla birlikte Kazancıyı ve mezarı ziyaret etmek istediklerini bildirmiştir. Kerim Can, kendilerini misafir edebileceğini söyleyip, onları Kazancıya davet edince, aile, 1971 yılı yayla ekini sırasında (Ağustos ayı) köye gelmişlerdir. Müdürün oğlu mühendis, kızı öğretmen olmuştur. Topluca mezarlığa gidilmiş ve göz yaşlarının sel olduğu bu kavuşmada, çevrede bulunan herkes ağlamıştır. Müdürün kızı, cenaze defnedilirken çok küçük olmasına rağmen, 32 yıl sonra, mezarın yanındaki alıç çalısını hatırlamıştır. Mezarın üstünde biten otlar beş karış olmadan gönül yardan ayrılmaz derler, ama, burada, mezarın yanında biten fidanlar ağaç olmuş, gönül yardan ayrılalı da 32 yıl geçmiştir. Tabi ki, bu ziyaret anında mezar eski toprak haliyle durmaktadır. Aile, misafir olarak köyde kalırken, mezar bir acele yaptırılmıştır. Günler sonra, aile, özlemlerini gidermiş, bir ziyaret borcunu ödemiş ve babalarıyla hasret gidermiş olarak, daha da önemlisi, Kazancılıların kadirşinaslığı ve misafirperverliği karşısında bir şey söyleyemeden, göz yaşlarıyla herkese veda ederek kasabadan ayrılmıştır. Akif Müdür, uzun yıllardır, bizim mezarlıkta, Kazancılılarla birlikte yan yana yatmaktadır. Mezarlığı her ziyaret edişlerimizde O’nun için de dualar okuyoruz. Müdürümüz, Ozanın söylediği, “ Yine uzaklara düştü yolumuz, Belki oralarda kalır ölümüz..” dizelerini belki hiç duymadı, fakat, tam bu dizelere uygun yaşadı ve öldü. Bizler, Kazancı ve Kazancılılara hizmet etmiş olan insanları saygı ve rahmetle anmak, onlara karşı şükranlarımızı sunmak bir vefa borcumuz ve görevimizdir. Yazan-Derleyen: :Av. Naci SÖZEN / Temmuz 2006 - KAZANCI
Bu haber 435 defa okunmuştur.
|
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |