| ||||||||||
| ||||||||||
SON YORUMLANANLAREN ÇOK OKUNANLAR |
Kartal Tepesi’nde Kazancılı Bir Dağ Korumacısı Var19 Eylül 2023, 17:53 İbrahim Şahin Taraflar arasındaki tartışma ve atışmalar, bazen çatışmaya dönüşerek devam ederken, 27 Mayıs 1960 günü ihtilal olur ve muhtarlar dâhil tüm yönetimler görevden uzaklaşır. Kartal Tepesi’nde Kazancılı Bir Dağ Korumacısı Var Kazancılı Dağ Korumacıları, gece ve gündüz demeden, yaylaları, dağları ve sınırları korumak, bir yabancı keçinin bile sınırlarımızdan girmesine izin vermemek uğruna çabalarını sürdürmüşlerdir. Gecenin karanlığında, köyden ayrılan ekip, Taşönü yakasını tırmanarak Kabalak yaylasına varmıştır. Görev bölümü yapılarak, bir kişi Kırkkuyu Gedik ve Buzluca dağı, diğeri Bozdağ, Katırini mevkisi, diğer biri,Dibeğin Keh ve Payamlı Tepe bölgesi, dördüncüsü de İlabadı İni üstü, düzlüğü ve Kartal tepesi ile Kızılalan çevresini kontrol edecektir. Herkes kendi görev istikametine doğru, zifiri karanlıkta uzaklaşmakta, karanlığı delen ayak sesleri ve otların çatırtısı uzaktan duyulmaktadır. Kartal tepesi ve İlabadı istikametine yönelen korumacının (bu olayı yaşayan Yukarı mahalleden İ.K. abimizden bizzat dinledim) anlatımlarına kulak verelim. Kendi görev bölgesi istikametinde, tepeden vadiye, dereden dağa doğru yürümüş ve tan yeri ağarırken İlabadı İninin üzerindeki zirveye yaklaşmıştır. Zirveye ulaşmak üzereyken, uzaklardan bir çan sesi duyar. Daha dikkatli olmak zorundadır. Çevreden görünmemek için sürünerek tepeye çıkar. Bir Yörük davar sürüsü, Kartal tepenin batı yamaçlarına dağılmış otlamakta, sürünün etrafında bir kaç kadın sakin bir şekilde dolaşmaktadır. Durumda bir gariplik vardır. Çevre tepeleri kontrol ederken, tam Kartal tepenin zirvesindeki bir taşın üzerine oturmuş eli silahlı bir muhafız olduğunu fark eder. Otlayan sürünün korumacısı olduğu anlaşılan bu kişi, kayanın üzerine oturmuş, mavzerin dipçiğini taşa dayamış, namlu yukarı doru, kabadayı edasıyla durmakta, kendisini Kartal Tepesinin kartalı sanmaktadır. Bizim korucu, bu fiili duruma tek başına nasıl son verecektir? Cep telefonu olsaydı, belki arkadaşlarına haber verirdi. Kartal tepesinin üç cephesi uçurumdur. Zirveye, sadece, doğu yönü olan Kızılalan tarafından çıkılabilmektedir. Hemen kararını verir ve tepeye doğudan tırmanmak için süratle Burçakalanı başındaki boğaza iner. Bir elinde silah, diğer eliyle tırmandığı yamaçlardaki taş, ağaç ve çalıları sökercesine tırmanmakta, adeta sarp yamaç ile boğuşmaktadır. Bedeninden çıkan ter ceplerindeki kağıtları bile eritmiş, yüzünden aşağıya akan ter suları, teninde ince ve beyan tuz izleri oluşturmuştur. Tepenin en üst noktasına yaklaşmıştır. Sürünün korumacısına gözükmeden ses ve atış mesafesine kadar yaklaşması gerekmektedir. Korumacı birden fazla ise işi çok zor olacaktır. Daha sessiz ve dikkatli hareketlerle tepede oturan silahlı kişiye yaklaşır ve siper aldığı taşa yaslanarak, elindeki mavzeri ilerde sırtı dönük korumacıya çevirip nişan alır ve birkaç saniye dinlenir. Nihayet, gövdesini gizleyerek, olanca sesiyle “ silahını yere bırak, ayağa kalk, ellerini havaya kaldır” diye bir nara atar. İlerdeki taşın üzerinde oturan adam birden irkilir ve kafasını geriye doğru çevirmeye yeltenir. Bizim korucu “kafanı çevirme, dediğimi yap” diye tekrar bağırırken, aynı anda, silahının kurma kolunu “şak, şuk, tak “ sesleri çıkaracak şekilde hareket ettirir. Bu seslerin anlamı “mermi namluya sürüldü “ demektir. Yaşanmakta olan kritik anın devamında, çaresiz kalan Yörük koruma silahını taşın üzerine bırakır, ellerini havaya kaldırır ve yüzünü geri dönmeden aşağıya doğru hareket eder. Belli bir mesafeye kadar uzaklaştıktan sonra, bizim korucu silahın yanına gelir ve yamaçlara dağılmış olan sürünün önlerine doğru bir kaç kez mavzer atışı yapar. Sürüdeki davarlar ve kadınlar neye uğradığını anlayamaz. Çığlıklar ve meleşmeler arasında hepsi birden kendi sınır bölgelerine doğru kaçarcasına uzaklaşırlar. Silahlarla birlikte Kazancı dönüş yoluna koyulan korumacımız, Yörüklerin, sınırlarımızı geçmelerine izin vermemiş olmanın huzuru içindedir. Taraflar arasındaki tartışma ve atışmalar, bazen çatışmaya dönüşerek devam ederken, 27 Mayıs 1960 günü ihtilal olur ve muhtarlar dâhil tüm yönetimler görevden uzaklaşır. Kazancı muhtarlığını, zamanın okul müdürü merhum Sami TUNCA üstlenmiştir. Her türlü çatışma durmuş, korumacıların elindeki köy silahları gizli bir yere saklanmıştır. Jandarma, varlığını bildiği bu silahların ortaya çıkarılması için muhtarlığa baskı yapmaktadır. Yeni muhtar dâhil, silahların kimde veya nerede olduğunu bilinmemektedir. Karakoldan “silahların, bir Kazancılı tarafından belli bir araziye terk edilmesi (bırakılması), jandarmanın bu silahları arazi aramasında bulmuş olmaları“ önerisini getirir. Tartışmalar sonunda bu yol benimsenir ve Cükçü Mustafa’nın (Gürbüz) ahırındaki samanların içinde gizlenmiş olan bu köy malı mavzerler oradan alınarak, evinin yakınındaki Süleymanın Mustafa (Erden) bağındaki yıkık çardağın damına bırakılır. Jandarma bir şekilde silahların yerinden haberdar olur ve oradan geçerken güya silahları bulur. Çardak sahibinin silahlar konusunda göstermelik bir ifadesi alınır. Böylece, nice zorluklarla temin edilen köy silahları elden çıkmış olur. Bal Ömer’de bulunan o özel mavzer ise, bir kaç yıl sonra, Yukarı Çukur mevkisindeki büyük bir Yörük tarlası ile takas edilir. Yörükler korkulu rüyaları olan bu özel mavzeri ellerine geçirmeyi akıllarına koymuşlar ve sonunda amaçlarına ulaşmışlardır. Derleyen-Yazan : Av. Naci Sözen, Kazancı / ERMENEK Bu haber 263 defa okunmuştur.
|
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |