| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
![]() Ziraatcı İbrahim TAŞTEKİN'in Öyküsü
Kazancılı Eğitim ve Meslek Öncülerimizden Ziraatçı İbrahim TAŞTEKİN'in Anısına Kazancı Nahiyesinde ilkokul eğitimine Türkçe olarak 1928 yılında başlanmış olmasına rağmen uzun yıllar ilkokul sonrası eğitim gören çocuk olmamıştır. Nihayet, Konya İli, Ereğli İlçesi yakınlarında 1940 yılında eğitime başlayan İvriz İlköğretmen Okulu (Köy Enstitüsü) çocuklar için ilkokul sonrası eğitime devam etme imkanı veren ilk pencere olmuştur. Bu okul, ülke çapında devam eden “okuma-aydınlanma-adam olma-meslek kazanma” seferberliğinin devamı için fırsat olmuştur. İkinci olarak ise 1945 yılında Konya /Sarayönü merkezinde açılan Teknik Ziraat Okulunun açılması çocuklar için ikinci penceredir. Sarayönü Teknik Ziraat Okuluna 1945 yılında giden öğrencilerden biri Yukarı Mahalleden Bekir oğlu İbrahim Taştekin dir. Kasabamızdan bu okula gitmiş ve sonrasında muhtelif mesleklere girmiş olan diğer Kazancılı çocuklar, Ali Gürbüz (Ziraatci), Hüseyin Erdem (Polis Şefi), Ali Demircan (Polis), Mustafa Korkmaz (Kooperatifçi), Mustafa Akıncı (polis), Hasan Özkan (DSİ-Memur), Halil Yılmaz (Bankacı), Süleyman Toksoy (Polis), Tahsin Tombul (Tapu –Kadastro Şefi) olmuşlardır. İbrahim Taştekin 1929 yılında doğdu, 1942 yılında Kazancı ilkokulunu bitirdi. Aynı yıl İvriz Öğretmen Okuluna gitmek için girişimlerde bulundu. Girişimlerinden sonuç alamadı. Nihayet, 3 yıl bekledikten sonra, 1945 yılında bir gurup Kazancılı çocukla birlikte, Sarayönü Teknik Ziraat Okuluna kayıt yaptırabilmek umuduyla yollara düştü. Yola çıkan öğrencilerin başında, zamanın etkili şahsiyetlerinden Hasan Usta Hacı Lakaplı Mustafa GÜRBÜZ yer alıyordu. Zorlu ve zaman alan bu uzun yolculuk sonunda ekip okula ulaştı. Çocukların tamamına yakını kayıt edildi. Fakat, İbrahim Taştekin, yaşı çok büyük olduğu için okula kabul edilmedi. Günler, haftalar süren yolculuğun sonunda kayıt olamamak, aynı zorlu yolculuğu yaşayarak köye boş dönecek olmak büyük bir moral bozukluğuna neden olacaktı. Ekip sorumlusu Mustafa Gürbüz, yüzü asık, kaygılı ve üzgün olan İbrahim’in elinden tutar ve okul müdürü Abdi ÖZTÜRK’ün makam odasına dalar. Kararlı bir tutumla “müdür bey, şu çocuğun gözlerine, yüzüne bir bakın. Gözleri pırıl, pırıl parlıyor, kalbi okumak ve adam olmak için çırpıyor. Buraya gelmek için neler çektiğini bilin, geriye dönemeyeceğini kabul edin, tekrar bir düşünün, bu çocuğu okula kabul etmek, kaydını yapmak zorundasınız. Kabul etmezseniz onunla birlikte burada kalırız, ikimizi burada beslersiniz” diye rest çeker. Okul müdürü geri adım atarak öğrencinin okula kaydını yapar. İbrahim Taştekin yatılı bir okulun öğrencisi olabilme gayretlerinin sonuç verdiği, beklediği yılların sonunda yatılı okul öğrencisi olduğu, hayatını temelden etkileyecek olan Ziraat Okulu yatakhanesinde yattığı ilk gece hayallere dalar, mutluluktan uçar ve heyecandan gece boyu hiç uyuyamaz. Zamanın kanunlarına göre, Ziraat Okullarını bitirenlerin başka mesleklere, kurumlara girmesi, memur olması yasaklanmış, hepsinin kırsala çıkması ve tarıma katkı sağlamaları için sadece ziraatçilik yapmaları kuralı getirilmiştir. Bu nedenle, okulu bitirenler bir kaç yıl işsiz kalmış, geçimlerini sağlamak için iş bulma çabasına girişmişlerdir. Bu kapsamda, arşivimizde yer alan bilgilere göre merhum Hüseyin ERDEM’in iş bulmak için Konya’ya gelmiş olduğunu ve kamyon şoförlüğü yaptığını hatırlıyoruz. Çok partili dönemin başladığı 1950 yılında, seçimleri kazanarak iktidar olan Demokrat Parti (Adnan Menderes Başbakan) yönetimi kanun değişikliği yaparak bu gençlerin her mesleği (devlet memuru olarak) seçmesinin yolunu açmıştır. Bu değişiklik sonrasında herkes girebildiği kurumlarda (kooperatifler, polis, astsubay, bankacı, tapucu gibi) devlet memuru olarak yer almıştır. Bu dönemin öğrencilerinden olan Gargaralı (Güneyyurt) Astsubay Başçavuş İbrahim Gümüş ile İzmir’de tanıştım. Kendini övmek için olacak, gülümseyerek “İbrahim Taştekin başta olmak üzere, sizin Kazancılıları Sarayönü okulunda hep döverdim” demiş, selam göndermişti. Bu selamı ve bilgiyi İbrahim Amcaya ilettiğimde çok güldü, asıl kendilerinin, Gargaralıları “çömlekçiler “ diyerek dövdüklerini söylemişti. İbrahim Taştekin, Sarayönü okulunu bitirince boş durmamak, daha ileriye adım atmak istiyordu. Bir tavsiye üzerine İstanbul Büyükdere Teknik Ziraat Kursuna katılmak için yollara tekrar düşer. Kursa katılmayı başarır. Merkezde görev yapan İtalyan uzmanlardan bilgi alır, uygulama tecrübesi kazanır. Kursu birincilikle bitirir. Derecesi nedeniyle okulda çalışmaya devam etmesi istenir. Yeni açılacak kurslarda yardımcı eğitimcilik yapması sağlanır. Bu merkezdeki, çalışması, gayreti ve başarıları Şef Hamit Bey (Tuncer) tarafından çok beğenilir. Merkezde “Baş bahçevan” unvanı verilir. Devam eden süreçte, bu merkezde açılan fidancılık, çiçekçilik ve meyvecilik kurslarını da bitirir. Bu merkezde bir yıl daha çalıştıktan sonra Ermenek Ziraat Teknisyenliğinde işe girer ve 2 yıl aşıcı olarak çalışır. Bu dönemde açılan Tarım Kredi Kooperatifi memurluğu sınavına girer ve sınavı kazanır. Ermenek, Davdas köyüne kooperatif memuru olarak atanır. Bu köy ve çevresi köylere 7 yıl hizmet verir. Bu dönemde bölgede elma, kiraz, badem, ceviz, üzüm ve diğer bir çok meyve, sebzenin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasını sağlamıştır. İbrahim Taştekin kooperatif hizmetini atandığı Ermenek Tarım Kredi Kooperatifi Müdürü olarak 14 yıl daha görev yapar. Bu dönemde Taşeli yöresinde modern meyveciliği geliştirmek için çaba göstermiştir. Zamanı gelir, İbrahim Taştekin, kendisini Ziraat Okuluna zorla kayıt ettiren merhum Mustafa Gürbüz’ün kızı Emine halamızla evlenir. Kendisi 4 çocuk babasıdır. Ermenek Tarım Kredi Kooperatifi müdürlüğünden 1981 yılında emekli olmuş ve Kazancı’da yaşamaya başlamıştır. Ermenek Kaymakamlığı ile koordine ederek bölgede ve Kazancı arazisinde aşılama seferberliği başlatmış, köylülere 15.000 fidan dağıtırmış, kontrol ve koordinesinde projelerin uygulanmasını sağlamıştır. İlk ceviz bahçesini kendi arazisinde kurarak bölgeye örneklik etmiştir. Halk inancında yer alan “dikilen ceviz ağacı büyüdüğü ve ceviz verdiği zaman cevizi diken adam ölür” şeklindeki hurafe (batıl) inancının yıkılmasına vesile olmuştur. Arıcılık konusunda bile öncülük etmiştir. Ermenek cevizinin kalitesi ve ünü yaygın, literatürde kayıtlı olduğundan hareketle Ermenek’te “Ceviz Bayramı” düzenlenmesine öncülük etmiştir. Ünlü ceviz uzmanı Gültekin Çelebioğlu’nu, Ermenekli Prof. Kamil İlisulu’nun (A.Ü.Ziraat Fakültesi) izni ile, 2 kez Kazancı’ya getirerek cevizi aşısını insanlara öğretti. Cevizlerden Yalova-1, Yalova-4, Şebin ve diğer ceviz çeşitlerini yaygınlaştırdı. Ayrıca, kivi, böğürtlen, erik, kiraz dikimini teşvik etti. Arjantin (yeşil) elma, vişne, golden sarı elma, kırmızı stargin elma çeşitlerinin yaygınlaştırılmasına katkı sağladı. Sayın İbrahim Taştekin, eğitim ve meslek öncümüz olarak, ömrünü ve tüm kabiliyetini yöresine hizmet etmekle geçirmiş, enerjisini, yenilikleri takibini, ilerlemiş yaşına rağmen devam ettirmiştir. Kendisi Sarayönü Ziraat Okuluna giden Kazancılı çocuklardan hayatta olan iki kişiden biridir. İbrahim abiden birkaç anıya yer verelim. Kendisiyle uzun yıllara dayanan sohbetlerimiz ve son 20 yılda bahçe komşuluğumuz süresince çok sayıda anıya sahip olduk. Biz bu yazımızda anılardan “bam teline dokunacak” olanlar ile geçmişle günümüzü kıyaslayarak ders çıkarılacak olanlara yer verebileceğiz. Şöyle ki ; - İbrahim abinin babası Bekir Taştekin bizim çocukluğumuzda hastalanmıştı. Hasta ayakta geziyor, fakat sol kolu omuz hizasından sarılı, kol ceket dışında omuza bağlı duruyordu. Hastaneden geldiklerinde hastalığın “kanser” olduğu yayındı. Kanser kelimesini ve bu kelimenin hastalık tedavisi olmayan hastalık olduğunu ilk kez duymuştuk. Doktorun söyledikleri hastadan gizlenmişti. Hasta ağrıları arttıkça hastaneye gidilmesini istiyor, çocukları onun isteğini yapıyordu. Bir keresinde, doktor, İbrahim abiye “ bu hastalığın tedavisinin olmadığını, ağrılarını dindirmek için ilaç, iğne vurulmasını size söyledik. Neden hastane hastane dolaşıyorsunuz? “ demişti. Bu sözleri kapı dışarısında bekleyen Bekir dede duyar, durumu anlar, çok üzülür ve İbrahim abiye (kendi kelimeleriyle aynen yazıyorum) “ a benim oğlum, bu durumu bana neden önceden söylemedin, sizleri bu kadar koşturmama neden oldun. Kader neyse o olur. Bu gün olmasa yarın hepimiz öleceğiz. Hadi köyümüze, evimize dönelim” der ve yola düşer. Zamanın insanları ne kadar dayanıklı ve sağduyuluydu. Hasta bir müddet sonra vefat eder. - İbrahim abimiz Davdas ve çevresi köylerde meyvecilik seferberliği başlatır. İnsanlar kendi işleriyle meşgul olunca, köylerde tefecilik, faizcilik yapan zengin ağalar bu duruma kızar ve kendisine cephe alır. Bu ailelerde birinin çocuklarını ortaokulda tanımıştık. Para destelerini farelerin yediği söylenen “eski” lakaplı aileydi. Bu tefecilerin birkaç yıl içinde çeşitli nedenler dağılmış, telef olmuş yok olup gitmişlerdi. -İbrahim abimiz Ermenek kooperatif Müdürü iken Ziraat Bankası ve kooperatifi denetlemek için bir müfettiş gelir. Vildan isimli eşiyle birlikte gelen Kuşadası doğumlu hesap müfettişi Mustafa Erdemli ve eşi bir ay kalacak olduğundan bir ev ayarlanır. İbrahim abi, müfettişin eşine ”bir ihtiyaç var mı ? diye sorar. Vildan hanım “bize kuzu eti temin edin, dana ve keçi eti yemeyiz, ihtiyaca göre bir ay bu şekilde devam edecek “ der. Sokakta yürüyen abimiz kara kara düşünmektedir. Ermenek ve yörede kuzu, koyun kesilmez, dana ve keçi eti bulunur. Ne yapacağını bilemeden kasabın dükkanına giren abimizin suratı asık olunca, kasap “ İbrahim bey hayrola, gemilerin mi battı? “ der. Kasap sorunu duyunca “abi hiç merak etme, ben sana kuzu etini her zaman temin ederim. Sen müfettişin evine gönderirsin” der. Abimiz şaşkınlık ve umutsuzlukla dairesine döner. Akşam üstü kasaptan gelen et paketini müfettişin evine gönderir. Sabahleyin Vildan hanım yedikleri kuzu etin lezzetini, tazeliğini öve öve bitiremez. Bu uygulama günlerce böyle devam eder. Müfettiş ve eşi inanılmaz bir mutluluk, sevgi ve saygı duygularıyla ayrılırlar. Fakat, abimizin kafası hala karışıktır. Bu kasap kuzu etini nasıl temin etmiştir. Karşılaştığında bunu kasaba sorar, mucit kasap “ İbrahim abiciğim sana verdiğim ve müfettişin 30 gün yediği et oğlak etiydi, kuzuyu nerden bulacağım, önce sana söylemedim, şimdi duydun” der. Hikaye burada bitmedi, İbrahim abimiz sonra doğan kızına Vildan ismini koyar ve müfettişin eşine telefonla bildirir. Dostlukları ve irtibatları yıllarca devam eder. Bizim İzmir’de görevli olduğumuz 1980’li yıllarda İbrahim abinin yolu izmir’e düşer. Müfettişi ve eşini evinde ziyaret etmek ister. Telefona görüşme, randevu alma sonrası, Üçyol çevresinde olan evine gitmek için bir akşam için yola çıkıyoruz. Yıllar sonra buluşma, duygu yoğunluğu, gözyaşları, dostluk ve sevginin gücü ve mutluluğu yoğun şekilde yaşanır. İnsanlar o kadar samimi ve candan ki, biz bile yıllardır tanışıyoruz gibi bir yakınlık ve içtenlik oluşur. Müfettişimiz ve sevgili eşleri Ermenek teftişinde, 30 gün süreyle kuzu eti diye yedikleri etin, aslında keçi (oğlak) eti olduğunu kahkahalarla öğrenirler. İbrahim abimiz, bir zamanlar ziraatçi merhum Ali Gürbüz ile öteyaka denilen mevkide bağ komşusuydular. Yazları bağ evine göçtüklerinde akşamları misafirlik ederlermiş. Merhum Ali Gürbüz abimizin anlatımlarından aktaralım. Bir keresinde İbrahim abinin evinde kesilen karpuz kabak (olmamış ve tatsız) çıkar. Karpuzu Çavuş alanında bir bahçe sahibinden almıştır. Ali abilere geldiklerinde Ermenek manavdan alınan harika bir karpuz kesilir ve yerler. Ali abimiz “ size geldiğimizde böyle lezzetli karpuz kesilecek, gene Çavuşun kabak karpuzunu kesersen kafana çarparım “ der. Gün gelir İbrahim abilere misafir gidilir. Kesilen büyücek karpuz yine kabak çıkar. Ali abimiz karpuzun yarısını İbrahim abinin kafasına çarpar. Ortalık karışır. Karpuz suları etrafa dağılır. İbrahim abi “ vay be, Çavuşlu’ya en büyüğünden ve olgunundan ver demiştim” diye mırıldanmaktadır. Anlaşılıyor ki, Ermenek mesaisinden motoru ile köye dönen abimiz manavdan karpuz almayı unutur ve Çavuş tan geçerken tarla sahibinden karpuz alır. Ermenek ten almış gibi davranır. İbrahim abimiz emeklilikle birlikte bahçelerinde başladığı faaliyetlerine ara vermeden devam etmiş ve ilerlemiş yaşına rağmen hala devam etmektedir. Bir ara hastalandığında kovanlığı, avadanlıkları, çardağı dağıtıldı ve uğraşmaması istendi. İyileştiğinde bu duruma üzüldü ve bir arılı kovan bularak sembolik kovanlık kurdu. İçindeki çalışma, yetiştirme, üretme, ekip dikme ateşi hiç sönmedi ve halen devam etmektedir. Meslek ve eğitim öncümüz İbrahim Taştekin abimizi saygı ve hürmetle selamlıyoruz. Sağlıklı ve mutlu nice yıllar diliyoruz. Derleyen : : Av. Naci SÖZEN , 06.01.2023
Bu haber 539 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |