İzmir nerede? Tire nerede? Kazancı nerede? Biz mi gurbeti sevmişiz? Gurbet mi? bizi çok sevmiş yoksa yokluk mu bizi gurbete salmış? Gurbet mi bizi kendine çekmiş? Şartlar mı? Öyle gerektirmiş bilen yok! ama sebep çok ve en doğrusu başta yokluk ve işsizlik doğduğumuz yerlerde doymayıp gurbetçi oluşumuz doğduğumuz yerlerde neden doymamışız sorumluları kim oraya girmeyelim. Akşam olur gölge basar Umudumda yeller eser Yokluk imkânımı keser Gurbeti ben mi yarattım Diye devam eden gurbet, yokluk, hasret, türkülerini söyleye söyleye gurbete gitmiş gelmişiz. Şair ege bölgesi için İzmir ve Aydın başta olmak üzere şöyle demiştir. Çıkarım dağlarına yağ akar. İnerim ovalarına bal akar. Dağlardaki akan yağla zeytinden ovadaki akan bal için de incir’den bahsetmiştir. Biz kazancılılar ne dağdaki yağdan yana nede ovadaki baldan yana bakmamışız Memleketten gurbete çıkmış oralarda yapılan en ağır ve de en ilkel işi seçmişiz. Şimdi burada bunları yazarken oralarda çalışmış tüm hemşerilerimi suçlama anlamında anlamasınlar sonuçta kısa dönemde olsa o işlerde bende çalıştım şimdi bunları yazarken o işlerin o zamanda ilkel bir işin, ilkel çalışmanın, ilkel yaşamın bana göre yanlış olmasıydı. Yoksa ekmeğimizi taştan çıkarmak sözünün altında kalmak yada şartları değiştirememek, yada kadere boyun eğmek midir? Onu da bilemiyoruz neden onca zaman gidip gelinirken kimseler gidip başka bir iş kolunda iş aramamış sansını denememiş yoksa altı ay çalışıp memlekete geri gelme sevdası mı ya da gurbette sürekli bulunan bir iş ile sürekli gurbette kalma ve kazancıdan ayrılma korkusu muydu gibi birçok sorular sorabiliriz. Peki gurbette ağır ve ilkel yapılan bu iş neydi? Köyden on kişilik bir ekip kurulur keselere bol nohut, kuru fasulye, bulgur, kuru soğan, salça, gibi yiyecek ve pişirecek bir kumanya hazırlanır iki gün yolculuktan sonra Tire’ye varılır. Tireye vardıktan sonra oranın köylerinde bulunan bir kireç ocağına gidilir elektriği olmayan baraka evlere yerleşilir çalışma programı yapılır işe başlanır. 120 ile 200 tonluk kapasitedeki kireç ocaklarının faaliyete geçmesi için önce ocağın uygun taşlarla ustalar tarafından örülmesi gerekli bunun içinde taş ocağından uygun taşın kırılarak hazırlanması hazır olan taşlarla ocak örülürken yakıt olarak kullanılan çalı yine İzmir tırpanı dediğimiz tırpanla dağlardan çalılar demet halinde kesilir ve aydın ilimizden gelen devamlı bu işi yapan en az on devesi olan bir deveci gelir ve dağdan bu çalıları ocağa çekerler ocağın örme işi de tamamlanınca ocak ateşlenir ve gece gündüz yakılıp vardiyalı çalışma sistemi uygulayarak 12 gün sonra taşların kireç olduğu ustalar tarafından tespit edilir burası da çok önemli o sert taşların piştiğine ve kireç olduğuna herkes karar veremez tencerede yemek değil ki kapağını açıp bakasın ocağı ören ve piştiğini kireç olduğunu bilen ya baş ustadır ya da işi bilen patrondur. O kıvamı bildimi karar verdimi ocak kapanır ve Ocak 2 gün soğumaya bırakılır soğuma işi tamamlanınca ocak açılır ve kireç çıkarılır bir ocağın örülüp yakıtının hazırlanıp yakılıp kirecin oluşu ve çıkarılması bir ayda anca olur. Sonuçta zor işti ilkel bir işti birde gurbetin zorluğu eklenince çekilir bir iş değildi. RESİM=1988 de Tire Kuşak’ta kireç ocağının önünde ocağa çalı çeken develer. Tahir'in Muhammet ve ben İbrahim. Senin çalıştığın ocağın patronu ve ustası bilirkişisi kimdi diye de sorarsanız o işi oralarda en çok yapan ve tecrübe kazanan kişilerden biri olan Türbeseki mahallesinden Karabıyık’tı Bu ocaklarda günlük yaşam nasıldı? Baraka evler küçük mutfaklar ayrı kaynayan tencereler ortak kurulan sofralar sırasıyla yıkanan bulaşıklar siyah çaydanlıkta közde demlenen tadına doyulmayan çaylar kırık bir leğende sırasıyla yıkanan çamaşırlar tenekede kaynatılan su ile yapılan temizlikler, memleketten getirilen kumanyaları desteklemek ve ihtiyaçları karşılamak için salıdan salıya tireden alınan kumanyalar birde kazancıdan gelen mektuplar bazen ay ışığın söğüdün altında betondan dökülmüş yuvarlak masada kurulan sazlı sözlü eğlence ve muhabbetler. İçilen rakılar söylenen uzun hava ve gurbet türküleri Buracıklar en güzel anılar gerisi anılacak hatırlanacak gibi değil. Burada her ne kadar işi beğenmesek de o zamanlar o şartlarda ağır olduğunu söylesek de birazda nankörlük etmemek gerekir bütün olumsuzlulara ve zorluklara rağmen her Tire’ye gidenin bir gidiş sebebi ve hedefi vardı şöyle denirdi İzmir’e gider altı ayda geleceğime on ayda gelirim evi yaptırırım veya düğünü yaparım yada aldığım tarlanın borcunu öderim gibi örnekleri verebiliriz. Bunu da anlatmadan geçmeyelim oranın köylerinden traktörü olanlar oçak ta bizimle çalışırlar öylen yemeğini bizimle beraber yerler menüde tencerenin birinde memleketten gelmiş kuru fasulye kaynamıştır birinde yine memleket işi bulgur pilavı yanında kuru soğan ve turşu yemekten sonra köylü traktörcü kardeş dayanamaz sorar bu yemekler bizim evde de pişer neden bunlar lezzetli de evde bu lezzeti bulamıyorum der sebebi çoktur sıralarız ürünün hepsi memleketten pişirdiğimiz tencere kara tencere altında odun yandı közde bekledi herkes aynı tepsiye kaşık saldık lezzet bunlardadır lezzet paylaşmaktadır, gibi sebepleri sıralanır giderdi. NOT=Resim tire kurşak köyünde 1988 yılında yazında bahsettiğimiz baraka evlerin önünde betondan dökülmüş beraber yemek yediğimiz masa Resimdekiler; Oturanlar soldan sağa muslunun İbrahim, yanındak ben İbrahim. Ayaktakiler; Sabahattinin Osman arkasındaki Keyvanın Hüseyin, Kara mehmedin Mustafa, Karabıyığın Hasan Peki ne odluda bu gurbetteki ocak işi sona erdi? 80‘li yıllardan sonra Kazancı‘ya elektriğin gelmesi yeni yetişen gençlerimizin Antalya, Alanya, Konya, Mersin ve İzmir gibi şehirlerle daha değişik iş kollarında iş araması ve bu ocak işlerinin yapılacak en son iş olduğunun görülmesi ve kireç imalatının da sanayileşmesi fabrikalarda üretilmeye başlaması gibi nedenleri sayabiliriz. Buna örnek de verirsek 90 sanlı yıllarda yine Tire’ye ocağa çalışmaya giden hemşerilerimize o zaman İzmir Gaziemir de görev yapan saygı değer büyüğümüz abimiz hemşerilerine bu işlerin sonun olmadığını devamlı bir iş de çalışmalarının daha uygun ve doğru olacağını hem kendilerinin hem de çocuklarının rahata kavuşacağını en azından çocuklarının iyi bir eğitim alacağını anlatarak ve de yardımcı olarak sayısını bilmiyorum ama çok kişiye iş bulup iş kollarını değiştirir buda bir başlangıç olmuştur ve İzmir de şimdi devamlı iş de çalışan birçok hemşerimiz vardır özellikle Gaziemir’de bir kazancılılar mah kuracak kadar çok hemşerimiz vardır. Burada iş için hemşerilerinden yardımını esirgemeyen abimize teşekkür ederken oralarda yeni ve değişik iş kollarında çalışan hemşerilerimi kutlar başarılar dilerim. GURBET ELDE ÖĞRENDİK Lambasız sobasız barakada yatmayı Gaz lambasında mazot yakmayı Börtü böcekten korkarak uyumayı Biz tire Kurşak ta öğrendik Balyozla taş dövmeyi Deveyle çalı çekmeyi Közde çay demlemeyi Biz tire Kurşak ta öğrendik Altı ay kazancılı olmayı Altı ayda İzmirli olmayı Sevdiklerinden ayrı kalmayı Biz askerlikten önce öğrendik Sert taştan kireç yapmayı Ekmeğimizi taştan çıkarmayı Üç vardiya nöbet tutmayı Biz tirede ocak yakarken öğrendik Çalılardan parça demet yapmayı Çalılıklarda tüfek gibi tırpan çatmayı Saç sakal bırakarak çalışmayı Biz ocaktan kireç çıkarırken öğrendik Kırık leğende çamaşır yıkamayı Ütüsüz elbise giymeyi Ana baba hasreti çekmeyi Biz gurbette kireç ocağında öğrendik Kara tencerede yemek pişirmeyi Taş üstüne sofra kurmayı İlk insanlar gibi yaşamayı Biz İzmir ‘de,Tire de, Kurşak ta ocakta örgendik. İzmir ilimizde yaşayan, çalışan, okuyan tüm hemşerilerime Mersin’den sevgi dolu selamlarımı sunar işlerinde başarılar dilerken ayrıca İbrahim TÜRKER abimize sonsuz selamlar sevgiler yolluyorum hoşçakalın dostça kalın. |