| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
![]() Yöremizdeki Kaleler ve Kralları-3
YÖREMİZDEKİ TARİHİ KALELER VE HİKAYELERİ... Göksu çayının güney yakasındaki (Karşıyaka Bölgesi ) Kaleleri ve Krallarını incelemeye devam ediyoruz. Kazancı yöresinin en ünlü kalesi, halen varlığını sürdürmekte olan “ Asar Kalesi”dir. Kasabanın batı yakasında, kuzeyden güneye bir duvar gibi uzanmış olan sıra dağların bir parçası olan Asar Tepesi (Beleni) üzerindedir. Bu kalenin hemen doğusundaki Uluköy Mahallesi kuzeyinde, kumluk tepelerin bulunduğu yerde, “ Asar “ şehri varmış. Bu şehrin kralı çok set bir kişiymiş. Esirleri ve suçluları hemen idam ettiğinden “Asar Kralı” adını almış. Kalesine de aynı ad verilmiş. Defineciler tarafından tahrip edilen kale kalıntıları ve içindeki toprak altına gizlenmiş sığınaklar (depolar) halen durmaktadır. Bir deponun sonuna gelindiğinde bir kapı ve sonrası ikinci depo başlamaktaydı. Bu kale ve depoları savaş zamanlarında, halkın sığındığı yer olmakla birlikte, yaz mevsiminde yaylalara göçüleceğinde ev eşyalarının kira karşılığı depolanıp emniyetinin muhafızlarca sağlandığı yerler olarak (yedi emin depoları) emanet görevi de yapıyormuş. Bir zamanlar bölgenin iki güçlü kralı olan, Asar Kralı ve Enebolu (İrenepolis) Kralının arasında kız almak-vermek konusunda savaş çıkmış ve Enebolu Kralı tüm silahlı adamları, at, katır ve develeriyle birlikte Piladan Burnu’ndan inerek Asar şehrine saldırıya geçmiş. Asar Kralının güçleri Demircilik deresi ve Kazanpınar civarına gizlenmiş. Enebolu Kralının hesaba katmadığı bir husus, iki güç arasındaki arazinin, sazlık, bataklık ve kaygan zeminlerden oluşmasıymış. Nitekim, askerler, atlar ve develer bu bölgede balçığa saplanıp kalmışlar ve savaşı Asar Kralı kazanmış ve istediği kızı almış. Bu savaş bölgesinin adı şimdi bile “ Deve Çökeği” adıyla, yani, deveyi çökerten yer olarak bilinir. Çevresindeki yerler ise, Kanlıcagöl, Parçukruru ve Göl adıyla söylenir ki, bu adlar çok kanlı bir savaş olduğunun kanıtlarıdır. Sonraları, Asar şehrine bir düşman saldırısı sırasında, tüm insanlar Asar Kalesine taşınırken, evlilik hazırlığı yapan bir kız “ çeyizlerim düşman eline geçmesin “ diye, evlerini ateşe vermiş ve şehir tamamen yanmıştır. Bu yerlerde define arayanların, kömürleşmiş buğday fosilleri ve evlerin kül yığınlarıyla karşılaştığı bilinmektedir. Dinek Kulesi (Kalesi)’nin şimdi bile yörenin bir sembolü olarak kullanıldığını belirtmiştik. Bu yerin bir alternatifi de, Kazancının güney cephesindeki Akyokuş yamacının zirvesi olan, Kayağıl tapesindeki (Öreğenli Kayağıl) Kudret Kalesiydi. Bu kale yıkıntısı ve çevresindeki oyulmuş inler ziyaretçi beklemektedir. Körkuyu yaylası civarındaki Kürtlü tepesinde bulunan “ Kürtlü Kalesi” ve bu dağın batısında kalan Kartal tepesindeki “ Kartal Kalesi” de çıkılması en zor olan yerlerdendir. Bu kalenin bulunduğu tepeye doğudan bakıldığı zaman şaşılacak derecede kartal başına benzediğini belirterek resimleriyle birlikte okuyuculara sunuyoruz. Kuşaklı mevkisindeki Davullu Kale ve yanındaki “Sivri Kale” görülmesi gereken yerlerdendir. Popas mevkisindeki Yüksek Eğrik tepesinde bulunan “ Çoban Kalesi” ile Kırkkuyu yöresindeki “Buzluca Kalesi” anılması gereken tarihi miraslardandır. Asar kalesinin batısında ve Pınarönü köyünün üzerindeki tepede bulunan “Guz Kalesi” diğer bir deyişle “ Kız Kalesi” de tarihi izlerden biridir. Türk Tarih Dergisinin inceleme yazılarında, Anadolu’da 30 civarında Kız Kalesi adıyla anılan kale olduğu yer almıştır. Bu kalenin kuzey batısında, bölgenin ünlü kalelerinden Şahanlar Kalesi bulunmaktadır. Bu üç kalenin birbirini çok iyi gözetlediği ve bölgeyi de kontrol altında tutmaya imkan verecek konumlarda inşa edildiği söylenmektedir. Guz Kalesinin, Asar kalesine bakan yönünde, kayaya oyulmuş çıplak bir kız (prenses) resmi (kabartma) olduğu, Asar kalesinin batı cephesinde tam bu resme bakar şekilde yapılmış çıplak bir erkek (prens) resmi olduğu söyleniyor. Defineciler bu resimlerin altında veya çevresinde altın olacağı düşüncesiyle her tarafı tahrip ettiklerinden gözlem yapılamamaktadır. Bölge coğrafyası tarihi izler ve tanıklarla doludur. Yaylalar ve köylerin civarlarında sayısız mezarlık vardı. Bir çok mezarlık zaman içinde tahrip edilmiştir. Araziye su taşımak için taşlardan yapılmış oluklu kanallar, tarlalara yerleştirilmiş su sarnıçları ve dev gibi toprak yapısı su küpleri de (güp) ortaya çıkarıldıkça tahrip edilmiştir. Bazı kazılarda, bulunan, toprak küpler içinde renkli ve parlak bir toz çıktığı, toprağa karıştığı veya su ile akıp gittiği, definecilerin bu maddeyi bilmediklerinden yok edildiği, aslında bu renkli tozun “ kimya “ diye bilinen bir çeşit altın tozu olduğu öyküleri de anlatılır. Geçmiş zaman içinde, Göksu vadisinde, doğudan batıya, Silifke yöresinden suyun aksini takip ederek, Sarıdaş Bucağı (Pınarönü köyü yakınları) mevkisine gelen ve sonbaharda tersine göç eden “ Ay Hatun “ obasından da bahsedelim. Obanın reisi Ay Hatun isminde çok zengin bir bayandır. Mücevherlerini kırk katırın taşıdığına inanılır. Bu hazineyi saklamak için Göksu çayının yukarı bölgesindeki sarp kayalık yamaçlarda ulaşılması imkansız olarak bilinen gizli bir kalesi olduğuna inanılır. Bu kırk yük hazinenin düşman eline geçmemesi için buraya gizlendiği ve izlerin yok edildiği, geçen zaman içinde de obanın saldırılarda imha edilmiş olması sonucu, hazinenin hala bulunamadığı kulaktan kulağa dolaşır. Maceraperest define avcıları bu bölgedeki bir çok mağara ini ve kayalığı kazmışlardır. Bu arayışlar gelecekte de sürecektir Görüldüğü üzere, Türkler öncesi, yöremizde yaşamış olan insanlar, yaşadıklarını ve kültürlerini gelecek asırlara taşımak veya tekrar geldiklerinde aynısını bulmak ve kendilerine ait olduğunu ispatlamak için, kalıcı malzemeler ve kendilerine özgü işaretler kullanmışlardır. Tüm eserler, kayalara oyularak yapılmış, evler veya şehirler, arazinin doruk noktalarına, pınar yakınlarına ve yol güzergahlarına yapılmıştır. Coğrafyamızdaki bu izler, zamanın ve insanların yıpratıcılığı, yıkıcılığı ve yok ediciliğine rağmen varlıklarını ve izlerini inatla sürdürmektedirler. Bu kültür mirası tarihi eserler, tüm insanlık için, korunacak eserler listesine aldırılmalı, özenle korunmalı ve gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. ( Zeyve yakınlarında bulunan “Sevgi Mezarı “ ile bu mezarın sırlarını taşıyan “Sonsuz Bir Aşkın Öyküsü “ adlı yazı dizisinde buluşmak üzere…) Yazan : Av. Naci SÖZEN , Mayıs 2007/ANKARA Bu haber 3221 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |