| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
![]() Dilimiz, Kültürümüz ve Düğünlerimiz-1
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA “Türkçem benim ses bayrağım” demiştir. Kazancılıların yaşantısında yer alan örf ve adetlerinin zaman içinde gelişimi ve yaygın şekilde kullanımı sonunda, yerleşmiş, kültür ürünü sayılan çok güzel davranışları vardır. Dil ve Kültür bir birinden ayrılamayacak kavramlardır. Bu konuda, ayrıntılı bilgileri son yazısında yayınlayan Eğitim Öncülerimizden Sayın İbrahim TÜRKER büyüğümüze saygılarımızı ve şükranlarımızı sunuyoruz. Ünlü Bilim Adamı Prof. Oktay SİNANOĞLU, kitaplarında ve söyleşilerinde “bir milleti yok etmeye, dilini yok etmekle başlanır, dil yok edilince, kültür de kendiliğinden yok olur “ diyerek, dil-kültür ilişkisine önem verilmesi gerektiğini söyler. Yunus EMRE, şiirlerinde “gelin tanış olalım“ derken, dili kullanarak karşılıklı konuşmayı ve tanışmayı arzu eder. Fazıl Hüsnü DAĞLARCA ise “Türkçem benim ses bayrağım” derken, bir dile sahip olmayı, Milletçe, onurlu ve bağımsız yaşamanın ilk kuralını göstermiş oluyordu. Ulu Önder ATATÜR ise, dil ve kültürün önemini her fırsatta, söylevlerinde tekrarlamış ve dilimizin gelişimi için Türk Dil Kurumu’nu kurmuştur. Dilimizin bu günlere taşınması ve kıtalara yayılmasında Karamanoğlu Mehmet Beyin Fermanı ve öncülüğünü de saygıyla anmadan geçemeyiz. Kazancılıların sahip oldukları ve günümüzde unutulmaya terk edilmiş olan bu güzel kültür ürünü davranışlar, insanların hepsini kardeş ve dost kabul eden bir anlayışın sonuçlarıydı. Yolda karşılaşılan insanlar, bir birini tanımasa da “Tanrı Selamı” adıyla “selamünaleyküm, merhaba“ kelimeleriyle selamlar, karşı taraf bu selamı aynı nezaket ve samimiyetle kabul eder, zıt yönlere gidenler, bir birini “uğurlar ola, iyi yolculuklar“ gibi dileklerle yolcu ederlerdi. Yolculuk edenler, yolları üzerinde bir işle meşgul olanlara rastladığında “iş onsun /iş on-ngsun)” diyerek, işlerinin başarılı şekilde ve çabuk bitmesi dileğinde bulunurlardı. Bu tabirler bazı orta Anadolu illerinde de kullanılmaktadır. Düğünlerimiz eskilerde bir hafta sürerdi. Düğün öncesi safhalarda, evlenecek oğlu olan aileler, çevrelerinde beğendikleri bir kızı “ belli koyma, göz koyma“ denen bir yöntemle oğullarına isteyeceklerini bildirmiş, işaret etmiş olurlardı. İsteme işi ayrı ve hassas kuralları olan bir işti. Mahallenin hatırı sayılır kişilerinden oluşan heyet “isteyici” ekip olarak kız evine gönderilir, kız evinin misafire davranışı, ikramları ve uğurlarken kullanılan saygı kelimeleri, işin olup olmayacağı hakkında ip uçları verirdi. Kız isteyicilerinin olumlu cevap alması haline “kız bitirildi” denirdi. İsteme işi bir kaç kez tekrarlanırken, oğlan evine “kızı daha bitiremediniz mi? “ şeklinde sorular sorulurdu. Bitirildiği duyurulan kız için artık başkaları “isteyici” göndermezdi. Söz kesilmesi veya nişan konması sonrası düğün hazırlıkları başlardı. Düğün öncesi, oğlan evine katkı sağlamak için “oduncu” düzenlenirdi. Komşulardan temin edilen bir sürü at ve eşekle topluca oduna gidilir, gönüllü kişilerin hazırlayıp mallarla köye getirdikleri bu odunlar düğün evinin önüne yıkılır ve düğün boyunca kullanmaları sağlanırdı. Düğünü haber vermek içi Tellal çağrılır, evlere görevlendirilen bir kadın, davetçi-haberci olarak gönderilip, “düğüne buyurun” daveti sözlü olarak da iletilirdi. Sonra, bayrak dikilir, gelinin hazırlanması, kına gecesi damat eline para konması, asbap kesilmesi, gelin kuşağının bağlanması, ata biniş, yolculuk, oğlan evinde attan iniş, helke tepme, yağ sürme, damadın damdan para ve pamuk çekirdeği serpmesi, bayrak direğinin indirilmesi, “gelin sabahısı” diye bilinen, son eğlence dahil özel anlamı olan davranışlardı. Gelin, oğlan evine çıkarıldıktan sonra, gelinin yüzünü açmak için, geline hoş geldin okşaması yapılırdı. Bu okşamada “atladım çıktım eşiği, sofrada koydum kaşığı, büyük evin yakışığı, taydaşım kızlar merhaba“ şeklindeki maniler söylenirdi. Gelin sabahısı ise, (gelinin oğlan evine gelişinin sabahı) çeyizler bir odaya serilir (oda süslenir), gelin de süslenir, hem çeyizi, hem de gelini son kez göremeye gelenler kısa bir düğün yaparlardı. Bu düğün süresince, evdeki yeni gelin, gelen tüm misafirlerin ellerini öperdi. Bu öpme sırasında, çocukların, hatta, bebeklerin bile elleri öptürülürdü. Çocuklar da “ gelin elimi öptü” diyerek sevinirlerdi. Eski devirlerde, bayanların düğünleri (karı düğünü denirdi) “deli kına, küçük kına ve büyük kına” olarak üç ayrı gecede yapılırdı. Sonradan, deli kına ve küçük kına kaldırıldı ve sadece, kına gecesi kaldı. Bu kına gecesinde (önceden büyük kına gecesi), gelin yeni elbiselerinden birini giyer ve süslenir, diğer kıyafetlerinden bazılarını yakın arkadaşları giyer ve gelinle birlikte odanın bir tarafına dizilirler, gelen misafirler onları görürdü. Büyük kına gecesinde, oğlan evinde erkek düğünü yapılır, çalgıcıların olduğu yer ve diğer misafir yerlerinde oğlak etinden kızartma, mezeler ve rakı eksik olmazdı. Çalgıcılardan kemancı Zeynel’in acı biber isteğinden ( düğün 4-5 gün sürerdi) ev halkı bıkmış olur ve “bir abdalın biber isteğine yetemedik “ diye dert yanılırdı. Bizim kuşakların tanık olduğu bu güzel adetlerin dışında, var olan, yaşanmış bir çok davranışın yıllar öncesinden terk edilmiş olduğunu da büyüklerimizden dinlemiştik. Düğünlerde tüfek atışı yapan bir ekip kurulurmuş. Özel işlemeli elbiseler giyen bu ekip, dolma tüfekleriyle sıraya dizilir, bir baştan başlayarak ve kendi etraflarında dönerek atış yaparlar ve arka arkaya yapılan bu atışlar gelin alayına ayrı bir hava verirmiş. Örnek olarak, 1920 yılında evlenen Merhum Ahmet Efendi (ERDEM) için, Anamur’dan gelin getirilişinde bu atış ekibi belli aralıklarla atış yapmışlar, bir seferde, heyette bulunan 20 yaşında Mevlüt adında ve 20 yaşında bir genç göğsünden yaralanmış ve kısa bir zaman sonra hayatını kaybetmiş. Bu atış gösterisi, son olarak 15 yıl önce Kazancı kasabasında TRT tarafından çekilen belgesel nitelikli kültür programı çekimlerinde temsili olarak canlandırılmıştır. Bu atış geleneği ve bebek oğlan olduğundan “kütük atma” geleneği gibi başka bir çok alışkanlık zaman içinde terk edilmiştir. Düğünlerde çalınan müzikler, oynanan oyunlar ve uyulan kurallar, uzman gözüyle özel bir incelemeyi gerektirir. Kadınlar için kapalı mekanlarda yapılan ve “garı düğünü“ adıyla bilinen bir eğlencede, davul çalmasını bilen iki bayan, davulu birlikte çalarken, türküsünü de söyler, ortaya çıkan kadın ağaç kaşıklarla oynar, oyun sonundan, yakınlarından veya arkadaşlarından birini kolundan tutarak ortaya davet eder, kendisi yerine otururdu. Bu davet sırasında uyulması gereken ince kurallar ise, kaynana oynadıysa, gelinlerini, görümce oynadıysa, gelinleri, elti oynadıysa, kendinden sonra gelen eltisini davet ederdi. Bazen, nişanlı veya istenecek kızlar oynadıktan sonra, kaynana veya görümceler, davulculara para atarak oynayan kızı sahiplenirlerdi. Bu düğünlerde, genellikle, “kadifeden kesesi, akar çeşmeler, goca dağ başı, allı gelin al olaydın, develi “ isimli özgün (anonim) türküler çalınıp söylenirdi. Düğün gecesinin sonlarına doğru “gelin okşama” törenine geçilirdi. Bu tören için gelinlik kız ortaya oturur, yanına yakın arkadaşlarından 2-3 kız çağrılır ve gelinin yanına çömelirler, hepsinin başlarına kırmızı bir al örtü örtülür, yanık deyişlerle gelin okşanırdı. Bu okşama anında “ mısırdan kınan geldi mi ? “ isimli yanık türkü (ağıt) hep birlikte söylenir ve herkes ağlardı. Gelin okşaması bitince, davula paralar atılır, önceden hazırlanmış olan bir tabaktaki kına, misafirlerce birer parça alınır ellerine yakılırdı. Düğünün sonlarında, oğlan evinden bir gurup ve kızın yakınları birlikte kız evine giderek, kızın eline, oğlan evinden getirilmiş olan kınayı yakarlar, arılık denilen para veya altını da kızın sağ elinin içine koyarlardı. Damat eline yakılacak kına da kız evi tarafından oğlan evine gönderilirdi. Oğlan evinde “ erkek düğünü “ diye adlandırılan düğün yapılırdı. Düğünler, ailenin maddi durumuna göre içkili veya içkisiz olurdu. Bu düğünlerde, Anamur, Silifke ve Mut ilçelerinden getirilen “çalgıcı ekibi” görev alırdı. Bozyazı Gürlevik köyünden Sadık isimli gırnatacı, kemancı Zeynel en meşhur olanlardı. Silifke ekiplerinden de “Gara Çocuk” adıyla bilinen gırnatacı meşhurdu. Çalgıcı ekibi, gırnatacı, davulcu ve kemancıdan oluşurdu. Sonraki yıllarda, Kazancı kendi ekibini oluşturmuş ve çevre köylere, Ermenek ilçesine hizmet vermiştir. Hatta, Ermenek merkez dahil olmak üzere, yöredeki bayramlarda da uzun yıllar görev almışlardır. Ekip için olmazsa olmaz üye gırnatacı olurdu. Bu iş için Durmuş TEKİN (düdükcü Durmuş) uzun yıllar Anamurlu ustaların yanında çıraklık ederek mesleği öğrenmiş, kasabada bulunan davulcu ve kemancıların katılmasıyla çalgıcı gurubu meydana getirilmiştir. Kemancı olarak, merhum Mehmet YILDIRIM (Türk Mehmet), sonrasında, oğlu merhum Nevzat YILDIRIM, merhum Musdul TURAN görev almıştır. Davulcu olarak ise, merhum Süleyman ÜNLÜ, merhum Ümit TÜRKER, İsmet GÜRBÜZ, Ömer ÜNLÜ görev almıştır. Ali ve Ömer ÜNLÜ kardeşlerin hizmetleri de önemlidir. Kazancı ekibi ve zamanın oyuncu gençlerinden oluşan bir kafile 1970’li yıllarda Ankara’ya gelmiş ve muhtelif mekanlarda gösteri yapmış ve Meclisi de ziyaret ederek, merhum İsmet İNÖNÜ tarafından da kabul edilmişlerdir. Şimdilerde, sazı ve sözüyle türküler söyleyen, org ile düğün çalan gençler de mevcuttur. Kasabamızın sanatına, kültürüne renk ve zenginlik katan bu insanların hepsini saygı ile anıyoruz. Herkese açık olan erkek düğünü, geniş bir mekanda olurdu. Düğünlerde “Aslan Mustafa, İnce Çayır, Mevlana, Anamur Yolları, Konyalı, Mandilli, Gökçukur, Tımbıllı, Adanalı, Silifke havaları” benzeri yöresel müzikler (havalar) çalınır ve oynanırdı. Düğünlerde, deve gösterisiyle ayrı bir seyir yaşatan Mehmet GOCA (KÖKSOY), parmaklarına taktığı çalparasıyla kendine has oyunlarını sergileyen merhum Topal Necati ve uzun hava türküleri ve fıkralarıyla insanları hem duygulandıran, hem de hüzünlendiren merhum Ali DAĞAŞAN’ı da anmalıyız. (Devam edecek ) Yazan-Derleyen : Av. Naci SÖZEN, Kazancı / ERMENEK
Bu haber 294 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |