| ||||||||||
| ||||||||||
SON YORUMLANANLAREN ÇOK OKUNANLAR |
![]() Sibirya Zindanındaki Kazancılı-(1)
Sibirya Zindanlarında Unutulan Bir Kazancılı-(1) Serin bir sonbahar gecesinin sonlarına doğru, Kazancı Yukarı Mahalle cami imamı yağlı idare lambasını erkenden yakarak evinden çıkarak camiye doğru yürümeye başlamıştı. Erkenden Camiyi açacak, idare lambasını yakacak, pencereleri açarak camiyi havalandıracak ve tanyeri ağarınca ezanı okuyup cemaati camiye (sabah namazına) çağıracaktı. Alacakaranlıkta camiye yaklaşan imam, karaltıda bir görüntünün boşlukta ileri geri hareket ettiğini fark etti. Yaklaşarak selam verdi ve kişiye, kim olduğunu, nerden gelip nereye gittiğini sordu. Kılığı ve giysisi değişik, saç sakal bir birine karışmış olan kişi yabancı bir yolcu olmalıydı. Kişi cevaben yabancı olmadığını, bu mahalleden olduğunu, uzaklardan geldiğini söyledi. Sohbet için zamanı olmayan imam, kişiye, yorgun olabileceğini, namaz sonuna kadar köy odasında yorgunluk atmasını, namaz sonunda cemaatle birlikte kendisiyle sohbet edebileceklerini söyledi ve odanın kapısını açıp camiye yöneldi. Sabah namazı kılındı ve son selamı veren imam, konuyu cemaate anlatarak köy odasında uzanmış olan yolcu ile birlikte konuşulmasını rica etti. Dışarı çağrılan yabancı tanınmayacak bir kılıkta ve görülmemiş giysiler içindeydi. Kim olduğu sorulduğunda, yabancı yolcu, Yukarı Mahalleden Süllüoğulları sülalesinden (Çalışkan), uzun yıllar önce silah altına alınan ve cephelere gönderilen Garanın Hüseyinin oğlu Garanın Ahmet olduğunu söyleyince herkes şaşkınlık içinde kalır. Yolcu kendisine inanılması için çocukluğu ve gençliğinden, mahalle yaşantısı ve kişilerden bahseder. Anlatımları dinleyenler bilgilerin doğruluğu karşısında gençlerden birine, mahallenin Çayırın Burnu denilen yere gitmesini ve Yalak Bağdaki çardakta oturan Garanın Hüseyin’e seslenerek, oğlu Ahmet’in köye döndüğünü, acele cami önüne gelmesini söylemesini isterler, Bir zamanlar, Türk geleneklerinde yeri ve uygulaması olan yaz ve sonbahar mevsimlerini bahçelerdeki çardaklarda geçirme yaygındı. Habercinin çağrısına cevap veren baba Hüseyin, oğlunun köyüne döndüğü haberine inanmaz ve dalga geçecek başkasını bulsunlar, diye cevap verir. Durumu öğrenen cemaat daha yaşlı birini haberci gönderip tanınmayan birinin oğlu olduğunu söylemekte olduğu ve acele cami önüne gelmesi gerektiğini tekrarlar. Acele ve kuşkular içinde mahalleye gelen baba karşısındaki kişiyi sorularla denedikten sonra biraz olsun bu hikayeye inanır. Oğlu Ahmet uzun yıllar önce askere alınmış, Osmanlı ve Almam askerlerinin Rusya’ya karşı başlattığı, halk dilinde 93 Harbi olarak bilinen sefere gönderilmiştir. Savaş kaybedilmiş tüm Türkler ve Almanlar esir edilmiş, esir kamplarına ve zindanlara atılmıştır. Savaş sonrası esirler bırakılmış, şehitler tespit edilmiş ve bir çok askerinde kayıp olduğu görülerek kayıplar için tertiplenen bildiriler ailelere ulaşmıştır. Bu yaşananların üzerine oğlunun kayıp belgesi gösterilmesine rağmen bir gün çıkıp gelmesinin mümkün olabileceğini düşünen baba çevresine “oğlum Ahmet’in seferden döndüğü bana müjdelendiğinde (muştulandığında) çift öküzümün birini kesip insanlara ikram edeceğim” diye adak bile adamıştır. Bu adak üzerinden uzun yıllar geçmiş ve oğlunun dönüş umudu kaybolmuştur. Konuşmaların sonunda yolcunun kayıp teskeresi gelmiş olan Garanın Ahmet olduğu kesinleşir. Komşular baba Hüseyin’e adağını hatırlatır. Baba çift öküzünün birini kurban eder ve mahalle halkına dağıtır. Gazi Ahmet ortama ve yeni hayatına uyum sağladıktan sonra Rus Ahmet olarak çağrılmaya başlanır. Sonrasında, Gazi Ahmet, Yukarı mahalleden Muttalip Gocanın kız kardeşiyle evlendirilir. Bu evlilikte Güssün (Gülsüm) ismi verilen bir kız olur. Kız mahallede “Rusun Güssün“ ismiyle anılmıştır. Rusun Güssün büyür, evlenir ve iki kızı olur. Kızının biri Goca Cemil (Gazi Durmuş Çalışkan) eşi Mümine hanım, diğeri, Kibirli (Mehmet Çetiner) eşi Ayşe hanımdır. Rusun Güssün’ün ismi Kibirli kızı Ermenek’te yaşayan Güssün ve merhum Dudu Teyze kızı Güssün ile devam etmiştir. Uzun yıllar sonra ve inanılmaz, yorucu, tehlikeli maceralar yaşayarak yeniden köyüne kavuşan ve sakin bir yaşantısı olan Gazi Garanın Ahmet zaman içinde sefer ve esirlik öyküsünü anlatmıştır. Alman ordularıyla birleşerek, Balkanlar, Doğu Avrupa (Karpatlar) üzerinden, ortak düşman kabul edilen Rusya’ya saldıracak olan birliğe katılacak olan Osmanlı birliği, günlü, cesur ve eğitimli askerler arasında seçilerek gönderilmiştir. Alman – Osmanlı ortak gücü hızlı ve başarılı bir şekilde ilerleyerek Rusya topraklarına girmiştir. Fakat, Rusların geniş arazilerde derinliğine savunma hatları kurması, bataklıklar, nehirler, hava koşulları, ikmal, ulaşım zorlukları ve mevsim şartları hesaba katılmamış olduğunda günler geçtikçe durum tersine döner. Nihayette, Ruslar, Alman-Osmanlı birliğini esir alır. Esirler Sibirya içlerine mümkün olduğu kadar dağınık olarak sevk edilir. Gazi Ahmet bu dağıtımda en uzak esir kampına düşer. Bir zaman sonra başka kamplara ve zindanlara gönderilir. Yıllar sonra kendisini nerde olduğunu bilmediği bir esir kampında bulur. Esirlerin tutulduğu kampta çevreden adi suçlu insanlarda tutulmaktadır. Günün birinde adi suçluların aralarındaki konuşmalarda Türkçe kelimelerin geçtiğini fark eder. Garanın Ahmet yıllar sonra dilini konuşabileceği ve anlaşabileceği birileriyle karşılaştığını düşünür. Bu kişiler Türk asıllı suçlulardır. Aralarında bir dostluk bağı kurulur. Esir kampında (hapishane) dayılık ve güç mücadelesi yapanlar adi suçlu Türkleri bir köşede kıstırırlar. Bunu gören Ahmet ezici gücüyle müdahale eder ve arkadaşlarına saldıranları dağıtır. Bu cesaret ve fedakarlık karşısında Türk asıllı kişilerle aralarındaki dostluk ve güven doruk noktasına çıkmıştır. Birlik olurlar ve saldırılara karşı koyarlar. Gün gelir, Türk asıllı mahkumların cezaları biter ve tahliye emri gelir. Türkler giderken Ahmet ile vedalaşırken adreslerini vererek, şayet bir gün salıverilirse kendilerinin köyünü bulmalarını söylerler. Gazimizin salıverilmesi ihtimal dışı olup, hatta, sonrasında köyüne dönebilmesi de imkansız gibidir. Aradan ne kadar ay ve yıl geçtiği bilinmezken bir gün bu esir kampına bir Rus müfettiş gelir. Esir ve tutukluları incelerken gözü herkesten farklı bir görünümde olan Garanın Ahmet takılır. Görevliler bu kişinin kim olduğunu ve ne zamandan beri esir tutulduğunu sorar. Görevlilerden tatmin edici cevaplar alamayan müfettiş bir tercüman bularak Ahmet ile konuşmayı dener. Sonuçta, esirin Alman-Türk birliği mensubu olduğu, Ruslara esir düştüğü, bir çok kamptan sonra oraya geldiği anlaşılır. Bu bilgileri alan müfettiş şaşkınlık içindedir. Görevlilere, savaşın uzun yıllar önce sona erdiğini, devletler arasında barış sağlandığını, esirlerin yıllar önce salıverildiğini anlatır. Bu esirin böyle sağ olduğu halde yıllarca esir tutulduğu ortaya çıkarsa, devletler arasında büyük sorunlar çıkabileceğini düşünen müfettiş, görevliler bu kişiyi sessizce ve acele kamptan alınarak uzak bir yere bırakılmasını, kayıtlardan isminin silinmesini emreder. Bu durumda Gazi Ahmet esir kamplarında unutulmuş, belki de kaybolmuş, ismi ve kimliği bilinmeyen, yaşarken kayıp künyesi çıkarılarak kayıtlardan düşülmüş, akıllarda anısı kalmış bir kişiliğe bürünmüş oluyordu. Bir gece uyandırılır ve bir araçla esir kampından alınarak vahşi ve dağlık bir araziye bırakılır. Kazancılı Garanın Ahmet artık hürdür ama nerededir, nereye ve nasıl gidecektir, kiminle konuşacaktır, ne yiyecek ve nasıl hayatta kalacaktır ? Garanın Ahmet bu vahşi ortamdan uzaklaşmak ve birilerini görmek için rastgele yürür. Bir köye ulaşır ve esir olduğunu, salıverildiğini ve Türk olduğunu gizlemeye başlar. Bu sırada esir kampındaki Türk asıllı arkadaşlarının notunu hatırlar. İnsanlara köyün ismini gösterir. Tarif üzerine sora sora köyü ve hapishane arkadaşlarını bulur. Gazimiz için hayat yeniden başlar. Dilini az da olsa konuşabileceği, sıcak ev yemeği yiyebileceği, kendisini güvende hissedebileceği bir ortama kavuşmuştur. Misafir edildiği ortamda hiç durmadan çalışır, arkadaşlarıyla tarlalara, ava, ve ürün toplamak için dağlara, ormanlara gider. Köyüne dönme veya dönebilme inancı çoktan kaybolmuştur. Arkadaşları kendisine köyde bir ev yapılması, evlendirilmesi ve köylerinde birlikte yaşaması hususlarında telkin ve tavsiyelerde bulunmaktadır. Gazimiz bu yardım tekliflerinden memnun olmakla birlikte, biraz daha zaman geçmesini, ortama uyum sağlama konusunda emin olmasını düşünmektedir. Günü birinde, gazimiz arkadaşlarıyla birlikte ava çıkarlar. Derin bir vadinin yamaçlarında dolaşırken uzaklardan bir kadın çığlığı duyulur. Görüş mesafesi ve noktasına gelindiğinde, vadinin derinliğindeki kasaba yolunda atlarla çekilen küçük bir vagon ve çevresindeki muhafızlar, bir eşkıya gurubunun saldırısına uğramıştır. Bu çatışma ortamını gören Ahmet hemen müdahale etmek için davranır. Arkadaşları, saldıranların katil, eşkıya ve kaçaklar olduğunu, insafları olmadığını, tehlike içine girmemesi gerektiğini söylerler. Garanın Ahmet, arkadaşlarına, bu feci olaya seyirci kalacaksam neden esir kampında sağ çıktım, diyerek ortama dalar. Arabadan genç bir bayan çığlıklar atmakta, yüzünden akan kanlar elbisesini kırmızıya boyamaktadır. Eşkıyanın biri, kadının kulağındaki küpeyi eliyle asılarak ve kulağı yırtarak çekip almıştır. Kadının korumalarının çabaları ve Ahmet’in caydırıcı müdahalesi eşkıyaları kaçırtır. Kadın ve korumalar yaralı olarak evlerine geri dönerken, kurtarıcılarına, kendileriyle evlerine kadar gelmelerini, yapığı yardımın bedelinin fazlasıyla ödeneceğini ısrarla rica ederler. Bu ricayı kıramayan gazimiz ekiple birlikte gider ve kasabadaki lüks bir konağın önünde dururlar. Sonradan anlaşılır ki, genç bayan bölgenin en soylu ve zengin ailesinin yeni gelinidir. Yeni gelin, korumalarıyla birlikte bir ziyarete (misafirliğe) giderken saldırıya uğramıştır. Kanlar içinde gelin ve yaralı korumaları gören saray halkı telaş içinde yardıma koşarlar. Bu arada, gelin ve korumalar kendilerini kurtaran kişinin Garanın Ahmet olduğunu söyleyince tüm bakışlar gazi üzerine çevrilir. Yaralar sarılır, yemekler yenir, ikramlar devam eder. Bizim gazi lüks bir ortam içindedir. Gücü kuvveti, cesareti, fedakarlığı ve yardımseverliği hayranlık ve sevgi seline dönüşür. Kendisine ne isterse verileceği, kendileriyle birlikte yaşaması ve korumacılık yapması, yüksek ücret alacağı bildirilerek konakta birlikte yaşaması teklif edilir. Bu teklifi kendisinin çok memnun etse de, teklifi kabul etmek istemediğini, ancak geçici olarak yanlarında kalabileceğini söylese de, Kazancılı Garanın Ahmet, artık, hayal bile edemeyeceği seviyede lüks ve modern bir konağın en çok itibar edilen ve hayranlık duyulan kişisi olmuştur. (Devam edecek) Derleyen : Av. Naci SÖZEN,
Bu haber 425 defa okunmuştur.
|
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 Kazancı Haber Sitesindeki yazı, içerik ve fotoğraflar asla izinsiz kullanılmaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumlar sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |