| ||||||||||
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
Arazilerimiz Padişah Fermanlarıyla Nasıl El Değiştirdi?
Kazancı Arazilerinin Taksimi Hâkimiyet yönünden incelememizi de iki bölümde ele almalıyız. Türkler (Müslümanlık) öncesi dönem ve sonrasından günümüze kadar geçen dönem ayırımını yaparak incelememizi sürdürelim.
Hıristiyanlık Döneminde Coğrafyamızın İdaresi;
Tarihi kayıtlarda, Kilikya (Taşlık Yer) ismiyle anılan, şimdilerde, Taşeli adıyla bilinen yöremizde, tarih öncesi çağlardan itibaren insanlar yaşamaktaydı. Bölge, Hititler, Akalar, Asurlar, Persler ve Büyük İskender devirlerinde, zaman içinde “Şehir Devletleri “ şeklinde, muhtelif kavimlerin hâkimiyetinde kalmıştır. M.S. 38 yıllarında Roma İmparatorluğu hâkimiyetine geçen bölge, Bizans devri sonrası, Doğu Roma İmparatorluğu devrine girmiştir. Anadolu Selçuklu Devletinin tüm iç Anadolu’yu hakimiyeti altına alması sonunda, Konstantinapolis (İstanbul)’a bağlı olarak sadece Orta Toroslar (Taşeli) kalmıştır. Roma devriyle birlikte bölgemiz Hıristiyanlığın süratle yayıldığı bir yer olmuştur. Kazancı coğrafyasında, halen kullanılmakta olan, Kilise Beleni, Körüstan, Ayyanı(Ağayanı), Körhana (karhane), Gümüşdamı, Alain, Asar Beleni, Popasın (Papazın) kuyu, Deliktaş, Dinek, Kürtlü inleri, Köyönü ve Maşat (Hıristiyan mezarlığının adı) dahil bir çok yer adı, Roma-Bizans (Hıristiyanlık) devrinden beri süregelen isimlerdir.
Türkler (Müslümanlık ) Döneminde Coğrafyamızın İdaresi;
Selçuklu Sultanının buyruğu ile Konya ovalarını aşıp, Orta Toroslar bölgesine geçen Karamanoğulları oymağının, M.S. 1228 yılında, şimdiki, Balkusan köyünün olduğu yere gelerek yerleşmesiyle, yöremizde Türkler devri başlamıştır. Karamanoğlulları Oymağı, bu köyde biraz güçlendikten sonra saldırıya geçmiş ve 1250 yılında Ermenek şehrini alarak kendilerine başkent yapmış ve Oymaktan Beyliğe terfi etmiştir. Taşeli bölgesi alındıktan sonra 1300 yıllarında Akdeniz seferleri başlamış ve bu seferlerin birinde yaralanan Beyin vasiyeti üzerine, 1305 yılında Alaköprü inşa edilmiştir. Bu tarih dikkate alındığında, Kazancı Kasabasının 1270 yıllarında, Karamanoğulları Beyliği Komutanlarından Kazancı Bey tarafından kurulduğu kabul edilmektedir. Bu bilgiler, Karamanoğulları Beyliğinin tek yazılı kaynağı olan “ Şikari Tarihi” başta olmak üzere, Ermenek Tarihi İncelemesi (Şeref Kişmir- Yeni Konya Gazetesi, 08.05.1960 sayı), Karaman Tarihi (İ.H.Konyalı, sayfa.562) ve değerli öğretmenimiz (Araştırmacı-Yazar) Sayın Halit BARDAKÇI tarafından yazılmış olan “ Bütün Yönleriyle Ermenek ve Çevresi “ isimli 1976 basımlı kitabının 02-55 sayfalarında ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Fatih Sultan Mehmet zamanında, Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, Karamanoğullarının son temsilcisi olan Pir Ahmet Bey kuvvetleriyle, Yellibel (Sultanalanı) mevkisinde karşılaşmış, Karamanoğulları ağır bir yenilgi almış ve 1474 yılında yapılan bu savaş sonrası, Taşeli yöresi Osmanlı Devleti hâkimiyetine geçmiştir. Nihayet, Taşeli ve Kazancı coğrafyası, Osmanlı Devletinin yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasıyla birlikte, yani, 1923 yılından itibaren modern Cumhuriyetimizin çağdaş bir bölgesi olarak varlığını sürdürmektedir.
Kazancı Arazilerinin Tarihsel Malikleri;
Coğrafyamızın, Türkler öncesi sahiplerinin Hıristiyan Roma-Bizans halkı olduğu, çeşitli sabit yerleşim yerlerinde oturdukları ve yazları bilinen yaylalara çıktıkları, Türkler bölgeye yerleşmeye başladıktan sonra da uzun yıllar yan yana yaşamaya devam ettikleri bilinen hususlardır. Şimdi, yazımızın esas konusunu teşkil edecek olan, coğrafyamıza Türklerin yerleşmeye başladığı 1270 yıllarından günümüze uzanan süreç içinde arazilerimizin değişen sahiplerini incelemeye başlayalım.
Karşıyaka yöresinde yeni kurulmuş olan Kazancı ve çevresindeki mahalle / köylere yerleştirilecek insanları bulmak ve bulundukları yerlerden göç ettirilerek istenen yöreye yerleşmelerini sağlamak çok kolay olmamıştır. Köylere ilk yerleştirilen ailelerin, o sıralarda, Gülnar ve çevresine, İç Anadolu üzerinden, Sertavul Geçidi ve Mut yolu ile adeta doldurulan yaklaşık 100.000 civarındaki Türk oymaklarından temin edildiği bilinen hususlardır. Yöremizde yeterli nüfusun bulunmadığı ve arazilerin sahipsiz olduğu zamanlardan başlayarak, Gülnar ahalisi ve çobanları, Doğudan-Batıya, yani, Gülnar yaylalarından, Akkuyu, Kabalak, Ortagöl, Bozdağ, Yüksek Eğrik, Popas, Karakovanlık, Kırkkuyu ve Sarıova yaylalarına kadar göçüyor ve buralarda yaylıyorlardı. Bu dönemlerde, yaylalarımızın sahipleri Gülnarlılardı. Önceki yazılarımızda belirttiğimiz üzere, Yüksek Eğrik, Kanlı Say, Hemid Seydi mezarı, Nizamın Yurdu, Bazar Alanı, Develikoyak, Sakat Dedesi ve Gülnarlı Halil Ağa hikâyeleri bu dönemlere ait isim ve olaylardır. Bu dönemlerde, bir gurup Gülnarlı, şimdiki, Akkuyu mevkisinde tarla çıkarmaya başlamışlar, arazinin çevresinde bulunan Yörükler (Kömürlülüler), İrnebollular ve Kazancılılar bu işe engel olmak için harekete geçmişlerdir. Arazideki tartışmanın kavgaya dönüşeceği sırada Kazancılı bir kişi ezan okumaya başlamış ve sonrasında, sorunun devletin yetkili organlarına götürülmesine karar verilmiştir. Ermenek Kadılığı konuyu incelemiş ve yerinde keşif yaparak “ yağmur suları hangi köye doğru akarsa arazi o köye ait olacak” şeklinde karar vermiş ve arazi bu karara göre paylaştırılmış ve Gülnarlılar bölgeden uzaklaştırılmıştır. Gülnarlılar, ilerleyen zaman içinde, Yörükler başta olmak üzere, Kazancılılar ve çevre köylerle de kavgalar yaşamış ve bölgeye göçler giderek azalmıştır. Osmanlı Devrinde, Gülnarlı çobanlara, Kırkkuyu ve çevresinde yazları olmak üzer “ 45 günlük otlakiye koçanı” yani padişah fermanı (tapusu) verilmiştir. Son çoban olan “Gülnarlı Altın Tüfekli Halil Ağa “ ikaz ve tehditlere rağmen, sürüleri ve obasıyla Bazaralanı (Kırkuyu) mevkisine göçünü sürdürmüş olup, şiddetli bir çatışma sonrası yaralı olarak obasıyla birlikte son kez bölgeden ayrılmıştır. Bu kişinin hayat hikayesi ayrıca yazılacaktır.
Kazancı arazilerinin, Gülnarlılar sonrası ve Osmanlı devrinde, Göksu ırmağından başlayarak tüm Karşıyaka’yı kapsayan bir ölçüde Anamurlu Beyler / Ağaların mülkiyetine intikal ettiğini görürüz. Bu konudaki rivayetlerin en inandırıcı olanı, Osmanlı Sultanlarından birinin kızı, mahiyeti ile birlikte kalabalık bir gemi topluluğuyla hacca gitmek üzere yola çıkmıştır. Gemi topluluğu Anamur açıklarında Beyrut’a doğru seyrederken bir arıza veya olay nedeniyle Anamur kıyısına yanaşır. Haberi alan Anamurlu Beyler, kafileyi hemen karşılar ve topluca o zamanın köşklerinin bulunduğu Ortaköy’e götürür. Uzun süre bu beylerin konağında misafir kalan prenses ve mahiyeti, kendilerine gösterilen ilgiden oldukça memnun kalmışlardır. İstanbul’a dönüldüğünde durum Sultan’a anlatılır ve bu beyler için bir iyilik yapılması dilenir. Yapılan yazışmalardan sonra, istek üzerine, Göksu ırmağından başlayarak tüm Karşıyaka arazilerinin tapusu (Koçanı) bir Padişah Fermanı ile bu beylere (Anamurlulara) verilir.
Bizim çocukluğumuz dönemi olan 1960 yıllarında bile, Söğütlüğöl mevkisinden başlayarak, Sulukara, Beğbağı, Kasaba çevresi, Öteyaka, Gızseki çevresi dahil bir çok yer Anamurluların mülkiyetindeydi. Bu araziler zaman içinde Kazancılılar tarafından satın alınmıştır. Kazancı arazilerinde kadastro çalışmalarının yapıldığı 2000 yıllarında ortaya çıkan Anamur Beylerinin torunlarından Ali TURGAY, elinde bir çanta dolusu tapuyla bölgeye gelmiş ve şimdiki belediye binasının yeri dahil olmak üzere, sayısız arazinin tapularının hala dedelerine ait olduğunu iddia etmiştir. Bu kişiyi Ermenek Adliyesinde dava takip ederken gördüğümüzde bilinmeyen konuları konuşma fırsatı bulduk. Bizim de bilemediğimiz tarihi gerçekleri konuştuk. Ermenekli Ağaların malı olarak bildiğimiz Kazancı arazilerinin (sayısı 100 civarında), İrnebol (Akpınar, Belicekgoz ) ve Zeyve topraklarının tapuları elindeydi. Bu arazilerden Kazancılılara satılmış olanlar için mülkiyet iddiasında bulunmamış, sadece, hala, Ermenekliler üzerinde olanları için iptal davaları açmıştı. Bu davaların en başta geleni, Tepecik Mahallesi batı cephesinde bulunan 50 dönümlük Çukur adıyla bilinen bahçeye aitti. Bu görüşmede öğrendik ki, Kazancı arazilerinden Ermenekli Ağalara satılmış olan ve tapuları üzerlerine geçirilen bir çok tarla yanında, 100 civarında arazi de tapuları Anamurlulara ait olduğu halde Ermeneklilerin kontrolüne (zilyetliğine) geçmiş durumdaydı. Bu geçişin çok enteresan olan hikâyesini gelecek sayımızda anlatalım. Anamurlu Beylere ait bir tapu sureti ektedir. Yeminli tercümanlarca Türkçeleştirilmiş olan bu tapu senedinde, eski beylerde Anamurlu Abdülkerim Beyoğlu Ali Rıza Bey, Mehmet İhsan Bey, Şıh Ali Bey isimleri ve Eylül 1295 tarihi vardır. Tapunun yaklaşık 140 yıl önce düzenlendiği anlaşılmaktadır. Arazilerin bu beylerde olduğu zamanlarda, Anamur Beyleri yazları Kazancıya gelirler ve mahsulleri toplayıp sonbaharda geri göçerlerdi. Bu ikamet sırasında ölen bir üyelerinin mezarı Merkez mahalle mezarlığındadır. Anamurluların elinde olan son arazilerden Bey Bağı olarak bilinen yörenin en güzel tarlası Hacı Ahmet SAYDAM tarafından satın alınmıştır. Dere kahve yakınlarındaki bahçeler 1965 yıllarında merhum İmam Hüseyin (EREN), Öteyaka’daki geniş bahçeler 1968 yılında merhum Memiş KÖKSOY tarafından 7000 lira ödenerek satın alınmıştır. Günümüzde Kazancı kasabasının çevresi ve sahil arazilerinde mülkiyeti Anamurlulara ait yer yoktur. Yaylalardaki arazilerin tamamına yakını da zaman içinde satın alınmıştır. Körkuyu ve çevresinde birkaç arazi halen Anamurlu ailelerin mülkiyetindedir.
Kazancı arazilerinin sahipleri olarak, Anamurlu Beylerden sonra Ermenekli Ağaları gördüğümüzü belirtmiştik. Osmanlı Ordularının, sonu yenilgiyle biten Balkan Harbi, Filistin ve Yemen Cepheleri, Kafkas (Şark) Cephesi, Çanakkale Savaşı ve nihayet, zaferle sonuçlanan Mustafa Kemal liderliğindeki Kurtuluş Savaşı süreci 1890’lı yıllardan başlayıp, 1923 yılına kadar yaklaşık 30 yıl sürmüştür. Bu süreç, yokluk ve kıtlık dönemleri, köylerde cenazeleri kaldıracak erkeklerin bile bulunmadığı, ailelerin tüm işlerinin kadınlar tarafından yapıldığı dönemler olarak hatırlanır. İşte, bu kıtlık ve çaresizlik sürecinde, Kazancı başta olmak üzere, Karşıyaka köylerinin tamamında araziler ve su değirmenleri, Ermenekli Ağaların olmuştur. Köylerden, sadece, Sarıvadi’nin arazilerine dokunulmamıştır. Bunun nedenini sorduğumuz yaşlı insanlar, bu köyde bölgenin Medresesi bulunduğundan, köylüler kültür düzeyi çok yüksek insanlardı. Bu özellikleri nedeniyle, Ermenekli zengin ailelerin çoğu, Sarıvadi köyünden gelin aldılar, arazilerin el değiştirmesi de böylece önlendi, dediler.
Kazancı arazileri, genellikle Hacı Sofular (SÖNMEZ) sülalesi arasında paylaşılmıştır. Erkekleri cephelerde olan Kazancılı ailelere, bu zenginler, ödünç olmak üzere arpa, çavdar, mısır ve kızıldarı vermişler, yavruları ve ürünleriyle geri almak üzere keçi, koyun ve inek teslim etmişler ve karşılığında, kadınlara bir kağıda parmak bastırmışlar. Bahar veya sonbahar geldiğinde, tarlalardan ürün alınamamış, koyun ve keçileri eşkıyalar çalmış, kurtlar yemiş, ürünleri domuzlar talan etmiş, asker kaçakları yağmalamış ve borcunu ödeyemeyen ailelerin güzel arazileri parmak basılmış kâğıtlara dayanılarak ağaların mülkiyetine geçirilmiştir. Bu zaman içinde, Hacı Sofulara, Kazancılılar tarafından iki kez karşı çıkılmış olup, karşı çıkanların hemen askere alınması ve Çanakkale cephesine sevk edilmesi sağlanmıştır. Ermenek’ten getirilen ve omzunda bir top iple gezen (kendirli tapucu denirmiş) tapucu eliyle sahiplerinden alınan araziler Ermeneklilere tescil ettirilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra, Kazancı kasabasında, eski Anamurlu Beylerin yerini Ermenekli Hacı Sofular almış olup, Merkez mahalleye yaptırdıkları köşke yaz mevsiminde gelirler, mahsulleri toplarlar ve geri dönerlermiş. Bizim hatırladığımıza göre, 1972 yazında, Salim Ağa (Sönmez) merkezdeki kahvenin (Sülüklerin Kahvesi) önünde bir sandalyeye oturur ve “hoş geldin” selamlarını kabul ederdi.
Bu ağaların arazileri o kadar çok ve geniş idi ki, başkalarının toprağına basmadan, tüm araziyi bir baştan diğer başa kadar yürüyerek gidebilecekleri söylenirdi. Nitekim Sulukara, Deveçökeği, Gabagoz, Yabanı ve Akgedik istikametindeki tüm tarlalar bir birine sınır olmak üzere onlara aitti. Bu arazileri 1940’lı yıllardan itibaren Kazancılılara satmaya, yani geri vermeye başlamışlardır. İlk satışı, adliyede bir dosyadaki satış senedinden gördüğümüze göre, Kamil SÖNMEZ adındaki kişi 1940 yılında yapmış ve Teveklik mevkisindeki bir tarla, adi köy senedi ile Tepecik sakinlerine satılmıştır. Senet şahitlerinden biri, Yukarı mahalleden merhum Sinan ÜNLÜ dür. Bu dönemi takip eden süreç içinde satışlar bazen tapudan devir tescille, bazen de adi senetle yapılmış olup, son arazi satışı bir yıl önce, Burçak Alanındaki tarla ile sürmüştür. Halen, satışı yapılmamış olan Dere Kahve karşısındaki büyük bahçe, Tepecik mahallesi batısındaki 50 dönümlük Çukur adıyla bilinen arazi ve Gökçeler mahallesi çevresinde bazı tarlalar kalmıştır.
Ermenekli Ağaların 50 yıllık süre içinde, kuşaklar boyu satışı yapılarak bitiremedikleri arazilerin yarısı Kazancılılardan anlattığımız yöntemlerle para ödenmeden alınmış tapulu olan yerlerdi. Satışını adi senetle yaptıkları diğer arazileri, kimlerden ve nasıl zilyetliklerine almışlardı? Bu sorunun cevabını bulmak çok da kolay olmadı. Zeyve değirmenleri, Kazancı değirmenleri, bağ, bahçe, tarla dahil sahip oldukları arazilerin bir kısmı nasıl olurda tapusuz olurdu? Kazancılılar başta olmak üzere, tüm köyler, 50-60 yıllık bir dönemi Ermenekli Ağaların tarlalarını yarıya ekip biçmekle (ortakçılık) geçirmişlerdir. Anılarından okuduğumuza göre, 1960’lı yıllarda, Çavuş köyüne atanan bir ilkokul öğretmeni, tüm köylülerin Ermenekli muhtelif zenginlere ait arazileri ekip biçtiklerini, kendi arazilerini ekip biçerek geçimini sağlayan bir aile bile olmadığını görmüştür. Köylüleri kahveye toplayan öğretmen, arazi sahiplerine, arazilerini satın almak istediklerini söylemelerini, satmak istemeyenlerin arazilerini kimsenin ekmemesini, satanlara da bedelin araziden kaldırılan mahsullerle ödenmesinin şart koşulmasını tavsiye etmiştir. Ağalar ile köylülerin arasının açılmasına neden olan bu tavsiyeleri nedeniyle, Ermenekli zenginler tarafından tehdit edilen öğretmene “ sen, çocuklara okuma yazma öğret, elin tarlasına tapanına karışma, sonu kötü olur “ şeklinde haberler gönderilmiştir.
Hacı Sofulara ait arazilerin ekilip biçildiği bu dönemler içinde, Ermenek’te özel veya resmi bir işi, sorunu veya isteği olan herkes, önce Ağa ile görüşür, ondan, dairelerde kimi göreceğini öğrenir ve selamı ile resmi daireye giderek işini bitirmeye çalışırdı. Ermenek ilçesinde her sorun Hacı Sofular aracılığı ve yardımı ile çözülebilirdi. Düğün yapacak olan, karakola veya mahkemeye düşen, nüfus, tapu ve maliyede işi olan, hatta, ilerisinde yani, daha üst makamlarda işi olanlar önce Ağalara derdini anlatırdı. Zaman içinde anlayışlar değişti, İzmir yolları açıldı ve gurbette, dış devletlerde kazanılan paralarla yabancılara ait araziler satın alındı ve alınmaya devam ediliyor.
Nihayet, 2000’li yıllara gelindiğinde, Kazancı arazilerinde kadastro tespit çalışması başlatıldı. Konya çevresindeki köylerde kadastro çalışmasının 1966 yıllarında yapıldığına bizzat tanık olmuştum. Ankara çevresindeki köylerde ise bu çalışmalar 1953 yılında yapılmış. Bir kıyaslama yapılarak, devletimizin kadastro çalışmalarından ne kadar geçikme ile faydalandığımızı anlarız. Kadastro tespitleri, arazilerin geçek sahiplerinin bulunması ve tapu tescillerinin yapılması demektir. Bu yönüyle çok elzem bir çalışma, en azından yarım asırlık bir gecikmeyle gelmiş, rahatlık sağlaması beklenirken, işleri karıştırmış, insanları bir birine veya adliyeye düşürmüştür.
Kadastro tespit çalışmaları başladığında, elinde bir çanta dolusu arazi tapusuyla Kazancıya gelen Anamur Beylerinin son kuşak torunu olan Sayın Ali TURGAY, işlerin ve akılların iyice karışmasına neden olmuştur. Çantada bulunan tapulara göre, Kazancı merkezin çevresi, Belediye binası yeri ve Belicekkoz, Zeyve’ye kadar uzanan sayısız yerin gerçek sahiplerinin kendileri olduğunu iddia ediyordu. Arazilerin çoğu, zamanla el değiştirmiş, üzerine evler, fidanlıklar, okullar ve yollar yapılmıştı. Bir örneğini önceki yazımıza eklediğimiz, yaklaşık 150-200 yıllık tapuları, yeminli tercümanlara tercüme ettirmiş, ülke çapına yayılan mirasçıların hepsinden vekalet almıştı. Ermenek Adliyesinde görüştüğümüz Ali TURGAY, el değiştirmiş olan arazilerin peşini bırakma kararı aldığını, kadastro çalışmalarında Ermenekli Hacı Sofular üzerine yazılan Kazancı ve çevre köylerdeki arazileri takip etmeye karar verdiğini anlattı. İşte, tam bu sırada, Ermeneklilerin, bir kısım arazileri adi senetle satmaları aklıma geldi. Tapusu atalarına ait olan bunca arazinin Ermenekli Ağalara nasıl geçtiği? Sorusunu sordum. Anamur Beylerinin son kuşak mirasçısı olan Ali TURGAY, elindeki çantayı göstererek “ Kazancı ve çevre köylerinde bulunan 100 civarında arazinin tapuları bu çantada, fakat zilyetlikleri (kontrolü-idaresi) Hacı Sofularda, ben halen onların elinde kalmış olan, yani başkalarına satmadıkları parçaların peşindeyim “ dedi. Tepecik Mahallesindeki 50 dönümlük Çukur adıyla bilinen araziye ait kadastro tespitinin iptali için açtığı dava evraklarını gösterdi. Durumda bir gariplik vardı. Tapuları Anamurlularda olan bunca arazinin, Ermenekliler eline nasıl geçmiş olduğunu sordum. Bir satış olsaydı tapular devir tescil olurdu. Bu soru karşısında bir “ ah “ çeken Anamurlu Ali TURGAY, bir de kafa sallayarak “ Sayın Avukatım, işte bu çok uzun bir hikaye, Anamur’daki işyerime buyurun, bu hazin hikayeyi başından itibaren size uzun uzun anlatayım “ dedi. Bu görüşmenin üzerinden uzun bir zaman sonra yolum Anamur’a düştüğünde Ali TURGAY’ı işyerinde ziyaret ettim. Arazilerle ilgili hikayeyi dinledim. Sonunda her zaman ki gibi, yaşanmış olan olaylara ve arazilerimizin el değiştirmelerine şaşırdım kaldım. Çünkü, gördüğüm kadarıyla, arazilerimizin üzerinde Kazancılılar yaşıyor, fakat, tarih boyunca bu arazilerin mülkiyeti başkalarına ait oluyor ve Kazancılıların bilgisi ve iradesi dışında sürekli el değiştiriyordu. Arazilerimizin Anamurlu Beylerden, Ermenekli Ağalara geçiş hikayesini de gelecek sayımızda anlatalım…. (Arazilerimiz Bir Günde Nasıl El Değiştirdi? )
Kazancı coğrafyası ve çevresindeki köylerde bulunan, ekilebilir tarla, bağ ve bahçelerden oluşan yaklaşık 100 parçadan fazla arazinin, Anamurlu Beylerin tapulu mülkiyetinden, Ermenekli Ağaların fiili hâkimiyetine (zilyetliğine) bir günde nasıl intikal ettiğini araştırıyoruz. Ermenek Adliyesinde, kaybolan arazilerini arayan Anamur Beylerinin son kuşak torunlarından Ali Bey ile yaptığım görüşmeler doğrultusunda, bir ay sonra, ayrıntıları dinlemek için Anamur çarşıdaki işyerinde kendisini ziyaret ettim. Dinlediklerimi, süratli bir şekilde ve kısa notlar halinde aşağıdaki haliyle kayda geçirdim.
Anamurlu Abdülkerim Bey sülalesi (Şıh /Hacı Ali Beyler), kendilerine verilmiş olan padişah fermanları ve zenginlikleri sayesinde uzun dönemler Taşeli bölgesinde hakim bir konumda kalmışlardır. Osmanlının dört cephede savaştığı son dönemleri ile Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sürecinde, cephelere asker sağlamak için tüm erkeklerin askere alındığı zamanlarda, nüfuzlarını kullanan Beyler, istedikleri yakınları ve ırgatlarının askerden kaçması ve saklanmasına yardım ettiği söylentileriyle tepkiler çekmeye başlarlar. Beylerde biri, bu nedenle karakola götürülerek sorgulanır ve birkaç gün sonra ölür. Bu ölümün darp nedeniyle meydana geldiğini iddia edenler de olur. İşte, bu kritik günlerde tüm beyler için aynı söylentiler yayılır.
Yazlarını Kazancıda geçiren Bey, Gökçeler Mahallesinde bulunan bir tarlasını vererek çok iyi bir at alır. Bu doru atla Anamur sokaklarında, şimdiki patronların mercedes otomobillerle hava attıkları gibi dolaşıp hava atmaktadır. Devlet yetkilisi, bu durumdan rahatsız olur ve ağanın atına el koyarak posta aracı olarak kullanmak ister. Ağanın direnmesiyle başlayan çekişmeden üst makamlardaki kişileri devreye sokan Ağa galip çıkar ve atını devlet hizmetine vermez.
Bu nazik durum henüz unutulmamış ve devlet görevlilerinin Bey hakkındaki olumsuz tavırları kaybolmamış iken, bizim Bey, kötü gidişlerin fitilini ateşleyecek olan tarihi bir hata yapar. Yöresinde, şana, şöhrete, gösterişe ve güzel kadınlara dükün olduğu bilinen Beyimiz, yaşı 70 üzerinde olmasına rağmen, orta halli bir ailenin genç ve güzel kızını, 3-4 tane eşlerinin üzerine kaçırır. Kızın ailesi şikâyetçi olur, tüm uzlaşma teklifleri ve rüşvetleri geri çevirir. Kızın bir yakını adliyede memurdur. Uzlaşmayı bu kişinin önlediğini ve aleyhine şikayetleri yönlendirdiğini düşünen Bey, bu kişiyi ölümle tehdit eder. Bu memur, yazdığı bir mektuba “ bu günlerde öldürülürsen, katilim Anamurlu …. Beydir “ kaydını da düşerek zarfı masasının çekmecesine atar.
İlçede bu gergin ortam devam ederken, kızın akrabası memur bir sokakta ölü bulunur. Masasından çıkan mektup okununca Ağa tutuklanır ve Silifke hapishanesine kapatılır. İşte, bu olay sonrasındaki tutuklanmadan itibaren, Kazancıya hiç bir Anamurlu Bey gelmemiş ve arazileri idare etmemiştir. Hapisten kurtulmasının zor olacağını anlayan Bey, yaşlı olmasından da kaynaklanan kaygıları nedeniyle kurtuluşu için kendi aklınca bir çare aramaya başlar. Bu sıralarda Ermenekli Ağalar ve birçok Ermenekli Ankara’da çok etkilidirler. Hükümetler katında taktir ve taltif görmektedirler. Elektrik santralı için hükümet kararnamesiyle motor ithal kararı bile çıkartabilmektedirler. Bu dönemlerde, Anamurlu Beylerden bir kız, Ermenekli Ağalara gelin gitmiş ve akrabalık bağları da kurulmuştur.
Silifke Hapishanesinde yatmakta olan Beyimiz, Anamur’daki karısını yanına çağırır. Hapisten kurtulması için bulduğu çareyi anlatır. Elinde tuttuğu listenin birinde, Kazancı ve çevresindeki arazilerinden yaklaşık 40 kadarı, diğerinde ise 60 kadarı, mevkileri ve özellikleriyle birlikte sıralanmıştır. Hanımına, Ermenek’e gidip akrabaları olan Ağalar ile görüşmesini, hapisten kurtuluşu için Ankara dahil her yerle irtibat kurmalarını, ne pahasına olursa olsun, kendisini hapishaneden kurtarmalarını söylemesini ister. Bu işin karşılığı olarak da, ilk listede yer alan 40 civarındaki arazinin sahipliğinin (mülkiyeti) Ağalara verildiğini, kalan 60 civarındaki arazinin de şimdilik kullanılması, ortakçılara verilmesi, ürünlerin alınması dahil yönetimini onlara devrettiğinin bildirilmesini ister.
Anamurlu Beyin hanımı ve adamları Ermenekli Ağaların yanına gelir, arazi listelerini verir ve Beyin isteklerini iletirler. Bu görüşmeyi takip eden süreç içinde, iki listedeki tüm araziler Ermeneklilerin sahipliğine geçmiş olur. Anamurlular bir daha bu bölgelere gelemez, arazilerle ilgilenemezler. Yaklaşık 150-200 yıllık tapuları olan bu araziler senetsiz ve tapusuz bir günde el değiştirmiş olur. Bu arada, 1960’lı yılların sonunda gelindiğinde, Ermenekli Salim Ağanın bir kızı da, Anamurlu Beylerin oğlu Doktor Kemal Bey ile evlenmiş ve akrabalık çift taraflı pekiştirilmiştir. Bu dönemlerde, koskoca Beylerin, birkaç köy arazisinin peşine düşmesi ve akrabalarına soru sormaları elbette şanlarına yakışmazdı.
Bu olaylardan sonra, geçen bunca uzun zaman içinde, arazilerle ilgili bir talep veya geri verme olmamıştır. Nihayet, 2000 yılından itibaren yöremizde kadastro tespit çalışmaları başlayınca, arazi tapularının hala Anamurlular üzerinde olduğu ortaya çıkar. Yaşanmış olan dramatik olayları büyük annesinden dinlemiş ve arazi listelerini de ondan almış olan Ali Bey, önce tapuları tercüme ettirir. Mirasçıları yurt genelinden toplar ve vekâletlerini alır. Kazancı ve çevre köylere gelerek tapulardaki yerleri görmek ister. Yanına Mıdışın Ahmet’i (Şarlo) alır ve yerleri görür, Belediye binası ve çevresi dahil bir çok ev ve bahçe elindeki tapuların içindedir. Birçok yer, zaman içinde satılmış ve yapılaşma olmuştur. Köylülere geçmiş olan yerleri geri almanın adil olmayacağını ve de zor olacağını gören Ali Bey, sadece, Ermenekliler elinde kalmış olan az sayıda araziyi geri alabilmek için bir hukuk savaşına girişir. Bu arazilerden en önemlisi Tepecik batısındaki 50 dönümlük Çukur adıyla bilinen bağ-tarla idi. Belicekgoz mahallesinde ve çevresinde bazı arazilerin aynı konumda olduğunu ve mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğini anlatıyordu.
Kazancı arazilerinin zaman içinde nasıl el değiştirdiğini bu üç bölümlük yazı dizimizde özetlemeye çalıştık. Arazilerimizin kadastro tespitlerinin tamamlandığı günümüzde, Anamurlulara ait olmak üzere, Körkuyu ve Güğül tepesi çevresinde az sayıda tarlanın kaldığı, Akyokuş aşağısında hiç arazileri kalmamış olduğu bir gerçektir. Ermenekli Salim Ağalara ait olmak üzere ise, Merkez çevresi, Tepecik ve Gökçeler mahalleleri civarında az sayıda arazi vardır. Arazilerimizin tamamına yakını gerçek sahipleri olan Kazancılıların mülkiyetine geçmek üzeredir. Bu noktada, bir hususun da altını çizelim. Kırkkuyu yaylasındaki Kazancı tarlaları, uzun yıllardır ekilip biçilmemekte ve bazı tarlalar, sahipleri tarafından, Gökçekent köylülerine satılmaktadır.
Kazancı arazileri, genişliği, yayla-sahil konumu ve suyu ile verimliliği dikkate alındığında, baraj sonrası, yörenin en geniş ekilebilir arazisi olacaktır. Bu durum, Ermenek, Karaman ve Ankara dahil her kademede konuşulmakta ve hesaplarda yer verilmektedir. Baraj gölü, tahıl ekilebilir arazinin yüzde 36 oranında bir araziyi yutacak ve hiçbir yeri su altında kalmayacak olan Kazancı arazisi kıymete binecektir. Bu hususlar, Kazancılıların üzerinde hiç durmadıkları hususlar olup, göl manzaralı yazlık evler yaptırmak isteyen yabancılar, bizim, Kızıltaş, Teveklik, Elmalı Oluk, Dinek ve Toros civarlarındaki uygun arazileri sürekli incelemektedirler. Bu önemli hesap konusunu da belirtmiş olalım.
Derleyen: Araştırmacı Av. Naci Sözen, Mayıs 2008 /ANKARA Bu haber 3051 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |