| ||||||||||
|
| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
Kazancı Efsaneleri- 2
Kazancı ve Kazancılıların geçmişten günümüze uzanan hayat tarzları, tecrübeleri, dili ve kültürü, örf ve adetleri, inançları ve efsaneleri hakkında tespitler yapmak ve bunları gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamak için yayınlamakta olduğumuz “İnsanımız, Dilimiz, Kültürümüz“ başlıklı seri yazının bu bölümünde “Kazancı ve Kazancılıların Efsaneleri“ konusunda özet bilgiler vermeye çalışacağız. DAVULLU KALE EFSANESİ ; Kazancı coğrafyasının Çekmeli-Kuşaklı yöresindeki dik yamaçlarda bulunan kayalıklarda bir kale olduğu, bu kaleden sürekli olarak davul sesi geldiği, bu kalenin “Davullu Kale” ismiyle anılarak bir efsaneye dönüştüğü anlatılır. Bu durumu aydınlatmak için kaleyi aramak ve içine girip davul sesini dinlemek imkanımız olmadı. Bu olayın ne kadar inandırıcı bilgiye dayandığını öğrenmek için Tepecik ve Gökceler mahallelerinden arkadaşlarımız ve yaşı bizden büyük olanlarla görüştük. Konuştuğumuz kişilerin hepsi kaleyi ve davul çalındığı (davul sesi duyulduğu) doğruladılar. Bir kayalığa kurulmuş olan kalenin sarp kayalıktan sürünerek geçilip ulaşılan bir tarihi kalıntı olduğu, çocukluk çağlarında büyük tehlikeleri göze alarak kaleyi gördüklerini, davul sesini dinlediklerini anlattılar. Hatta, kalenin ortasında bir boşluk olduğu, taş atıldığında uzun süre taşın ses çıkararak düşmeye devam ettiği, derinliğinin bilinmediğini de eklediler. Kim bilir “Davullu Kale” efsanesi yerinde davul sesi yankılanmaya hala devam ediyordur. KARA YILAN EFSANESİ : Bilindiği üzere, yılanlar çiftleşme dönemlerinde iki yılan birlikte sarılmış halde dolaşırlar. Yılanların bu dönemlerinde öldürülmesinin tehlikeli olduğu, ikisi birden öldürülemezse, yani biri ölür diğer sağ kalırsa, sağ kalan yılan, eşini öldüren adamı sokuncaya (intikamını alıncaya) kadar peşini bırakmayacağı anlatılırdı. Bu konuda, kuşaklar boyu kulaktan kulağa dolaşarak aktarılan efsaneye kulak verelim. Coğrafyamızın sahil (sulanan arazilerimiz) kesiminde tarlasında çalışan bir Kazancılı karşısında birbirine sarılmış bir çift kara yılan görür. Korku ve telaş içinde fırlattığı kaya yılanın birinin kafasına değer ve öldürür. Diğer kara yılan kaçmıştır. Bu olayın yaşandığı günü takip eden zaman içinde, bu kişi, ne zaman bu tarlaya gitmişse, sağ kalan yılan adamı tarlanın girişinde karşılar, gün boyu uzaktan takip eder, hatta, adam köye gelmek için ayrılırken arkasından bir süre takip eder, sonra tarlaya döner olmuştur. Durumdan korkan ve huzursuz olan kişi bu tehlikeden nasıl kurtulabileceğini araştırır. Tecrübeli kişiler yılanı öldüremediği sürece dikkatli olmasını tavsiye derler. Yılandan kurtulması için ayaklarına lastik saracak veya yılan dişinin geçemeyeceği bir şekilde tedbir alacak, tarlanın ortasında bir yere uzanacak, yılan ayaklarındaki sargıyı ısıracak ve kişiyi soktuğunu (dişlerindeki zehrini akıttığını) düşünecek ve adamın peşini bırakacaktır. Kara Yılan takibinde kalan tarla sahibi, bu tavsiyeye uyarak tedbirleri almış ve tarlada uzanıp yatmış. Yılan yavaşça yaklaşıp sarılı ayaktan ısırıp kaçmış ve adamı takipten vaz geçmiş. Bu hikayeye, ne kadar inanılır, olay gerçek mi? efsane mi? biz karar veremediğimiz için, kararı okuyucuya bırakıyoruz. GELİN DAŞ EFSANESİ : Kazancı batısındaki derenin yukarında “Gelin Daş” ismiyle bilinen bir kaya varmış. Kayaya bakıldığında genç bir bayan (gelin) ve kucağında bebeği şekilleri (figürleri) kolayca görülürmüş. Bu heykel gibi görüntüsü nedeniyle Gelin Daş (Taş) ismiyle anılır olmuş. Yere ismini veren efsane anlatımı şöyleydi. Taşın bulunduğu yerde kalabalık sürüleri olan bir çoban obası varmış. Çoban, uzaklardan bir gelin alarak oğlunu evlendirmiş. Gelin bir bebek sahibi olmuş. Hikayenin buraya kadar anlatımında her şey normal gelişmeler. Gelin bebeğine bakmasının yanında, obada ne kadar bayan işi varsa hepsini ona yaptırmaya başlamışlar. Keçiler sağılacak, sütle kaynatılacak, yayıklar, keş, yağ, kaymak, peynir yapımları, yemekler, temizlik, uzaklardan su getirme, ağıl süpürme, kilim dokuma, odun toplama gibi her iş geline yıkılmış. Bir geline bu kadar iş yaptırılmaz, diye düşünenler olacaktır. Yıllar önce, Kızılcahamam (Ankara) ilçesinde bir aileyle tanıştık. Uzak illerin birinden gelerek iş bulmuşlar ve bu ilçeye yerleşmişler. Bayan, memleketini neden terk ettiklerini anlatırken, gelin olarak kocasının ailesine geldiğinde, kocasının kalabalık ailesinde, bekar görümceler ve kaynana dahil, herkesin yapılacak tüm işlerde “gelin varken ben iş yapmam, gelin yapsın, gelin ne güne duruyor, gelin bu eve yatmaya gelmedi” şeklinde söylemlerle, tüm ahır, hayvan, bahçe, mutfak işlerinin kendisinin üzerine yıktıklarını, bunaldığı için kocasını kandırıp köylerini terk ettiklerini (kaçtıklarını) anlatmıştı. Efsanemize dönersek. Üzerine yıkılan işlerden bunalan ve bebeğine dahi bakamaz halde olan gelin, gün gelir “canından bezemiş” ruh haline düşer. Bu içinden çıkılmaz bunalım anında “Allah’ım beni taş et” diye yalvarır. Dileği kabul olur ve kucağında çocuğuyla birlikte taş halini alır. Merak eden okuyucuların Taş isimli yeri öğrenmesi ve taşı bulmaya ve görmeye çalışmasını, alacağı sonucu bizimle paylaşmasını bekliyoruz. Kazancı Efsaneleri devam edecek... Naci SÖZEN Karaman /Ermenek /Kazancı - 2023
Bu haber 452 defa okunmuştur.
|
SON YORUMLANANLAR
HABER ARA |
||||||||
|
© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |
||||||||||
.jpeg)
