Kazancı Haber (.Bir haberden daha fazlası.)
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM FORUM

EN ÇOK OKUNANLAR

ANKET

Alanya İl olursa Kazancı bağlansın mı




Tüm Anketler

Yazıyorum

Tarih 09 Haziran 2013, 15:01 Editör Naci Sözen

Yazmaya, Ermenek Ortaokulu ve Karaman Lisesi öğretmenlerimin teşvikleriyle başladım ve elli yıla yakın zamandır yazıyorum. Ermenek Ortaokulu duvar gazetesi ekibinde görev almakla başladığım yazma serüvenim, Karaman Lisesinde, Milliyet Gazetesi hikaye yarışmasına katılmakla devam etti

Yazmak,  bir olayı,  kişiyi,  gözlemleri,  yaşananları,  hatıraları,  fikir ve görüşleri, dilek ve temennileri, geçmişi, bu günü ve geleceği, hatta, hayalleri yazmak, bilgi, tecrübe,  gayret,  zaman,  emek,  sorumluluk ve dikkat isteyen çok önemli bir faaliyettir.  Yazmanın,  eğitim,  kültür,  dil, sanat, sosyal, toplumsal, ruhsal ve ekonomik boyutları yanında, bilgi ve tecrübelerin unutulup kaybolmasını önlemesi, geniş kitlelere ve uzak diyarlara kolayca ulaştırılmasını sağlaması, gelecek kuşaklara aktarılması ve yaşatılmasına katkı yapması yönleriyle de önemli olduğunu biliyoruz. Türk Milleti için “okuma alışkanlığı çok az” şeklinde yapılan haklı eleştiriler dikkate alındığında, toplumumuz  için “yazma” alışkanlığının daha da az olduğunu söylemeliyiz.  Asırlar boyunca, tarihimizi, coğrafyamızı ve kültür varlıklarımızı yabancı kaşiflerden, yazarlardan ve araştırmacılardan öğrendiğimizi  unutmayalım. Bir kentin, kurumun ve ailenin geçmişi hakkında bilgi almak istediğimizde, iki kuşak veya bir kaç yıl öncesine ait hiç bir kayıt, resim ve bilgiye ulaşamayız.  Bu önemli eksikliği gören Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, kendi bilim insanımızı ve yazarımızı, sanatçımızı yetiştirmek için, itina ile seçilmiş gençleri yurt dışı eğitime gönderirken,  bir çok bilim insanı ve uzmanı ülkemize davet ederek, çağdaş eğitim ve sanatın temellerini atmıştır. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu dahil, bir çok modern kurum ve kuruluşun faaliyete geçirilmesi hep bu amaçlar için gerçekleştirilmiştir.

 

   Yazmak, yazarına görev ve sorumluluk yüklediği gibi, yasalara, inançlara, ahlak kurallara, örf adet, görgü ve nezaket kurallarına uygun davranmayı da gerekli kılar. Yazacağımız konunun seçiminde, güncellik, okuyucuyu ilgilendirme ve yarar sağlama ölçütü ile dilimizin doğru kullanımı, akıcı bir anlatım ve diğer öğelerle destekleme (resim, plan, şema, kaynak eser)  hususlarını da gözetmeliyiz. Yazmaya, Ermenek Ortaokulu ve Karaman Lisesi öğretmenlerimin teşvikleriyle başladım ve elli yıla yakın zamandır yazıyorum. Ermenek Ortaokulu duvar gazetesi ekibinde görev almakla başladığım yazma serüvenim, Karaman Lisesinde, Milliyet Gazetesi hikaye yarışmasına katılmakla devam etti. Yıllar boyunca muhtelif dergi, kurumsal yayınlar, yerel gazeteler, internet siteleri ve mail adres aboneleriyle sürdü. Bu faaliyetimden bir çok ödül ve taktir belgesi aldım. Bu süreçte, bir çok amir, öğretmen, büyüğüm, arkadaşlarım, okuyucular ve hemşerilerimden övgüler aldım. Zaman içinde eleştiriler de aldım. Olumlu veya olumsuz, eleştirileri dikkate almaya, eleştirilmeyecek yazılar yazmaya gayret ettim.  Yeşil Ermenek Gazetesi, yayınlarına yönelik olan bir eleştirimden dolayı yıllardan beri yazılarımı yayınlamıyor.  Yazmayı bırakmayı düşündüğüm günler de oldu. Fakat, yazılarımdan ve şiirlerimden alıntılar yapmak için izin isteyenler, tebrik edenler, ödev ve tez çalışması için yazılarımı kullananlar, hatta, bu konularda mülakat yapmak isteyenlerin varlığı yazmaya devam etmemi sağladı. Yeni yayın hayatına başlayan Ermenek Güncel Gazetesi sayesinde yeni okuyucularla buluşacak olmak yazma şevkimizi artıracaktır.

 

                Yazmak, belli konularda derinliğine, bir çok konuda da genişliğine bilgi ve beceri sahibi olmayı gerektirir. Bu özellikler ise kolaylıkla veya kısa zaman içinde kazanılamayacak hususlardır. Bizim öğretmenlerimizin, okula ulaşma, okuma, araştırma, aydınlanma, bilgi ve beceri sahibi olma imkanları çok kısıtlıydı. Eğitim öncülerimizin, Ermenek veya köylerinden, ilkokul sonrası, babalarının kucağında ve yayan olarak çıktıkları dağ yollarından, İvriz Öğretmen Okulu’na bir haftada vardıklarını, bu yolculukları yaz kış demeden en az on iki kez tekrarladıklarını biliyoruz. Yazı dizisi olarak yayınladığımız “Eğitimci İbrahim Türker’in Sıradışı Başarı Öyküsü” serisinde, 1942 yılında Kazancı İlkokulunu bitirerek ve yayan olarak yollara düşen bir çocuğun, İvriz’de başlayan, o günlerin deyişiyle “okuma ve adam olma”  ülküsüyle devam eden, Almanya Cumhurbaşkanı onaylı altın madalya ve taktir belgesiyle emekli olmasına kadar uzanan bir serüveni anlatmıştık. Bu yazı serisinde, o zamanlar, öğrencinin yaz tatili ödevi için resim çekmesi gerektiğinde, Ermenek ilçesinde, sadece bir öğretmende fotoğraf makinesi  olduğu, bu makineyi emanet olarak almak için ilkokul öğretmenleri merhum Sami ÖZTAŞ’ı araya koydukları, yer almıştı. Elbette, bizim eğitim dönemimizin şartları, öğretmenlerimizin şartları kadar zor  değildi. Fakat, benim, elektriği olmayan Kazancı Bucağında (Kazancıya elektrik 1984 yılında geldi) gaz lambası önünde başladığım (1958) eğitim sürecimin, Ermenek Ortaokulu (1966), Karaman Lisesi (1969), İstanbul Hava Harp Okulu (1972), Selçuk Eğitim Enstitüsü (mektupla öğretim uygulaması)(1979), Ankara Hukuk Fakültesi (1992), muhtelif Temel İhtisas Eğitimleri, kurslar, NATO ve yurt dışı teknik eğitimler ve ABD/Teksas Uluslar Arası Eğitim Merkezi eğitimine kadar uzanan ve son olarak, Avukatlık Stajı (2000 yılı) ile tamamlanan, elli yıla yaklaşmış bir zaman dilimini, bunun yanında, yurtiçi ve yurtdışı görevlere ilave olarak, NATO ve Teknik Araştırma projeleri, ikili işbirliği anlaşmaları çerçevesinde  dört kıtada ve çok sayıda ülkede (ABD, Belçika, Fransa, Hollanda, İsrail, Ukrayna, Gürcistan ve Kanada gibi) görev yapmış olmayı da kapsamaktadır.

 

                Ülkemizin iç ve dış sorunlarıyla sürekli ilgili olmaya, bilgi edinmeye ve kendimce çözün seçenekleri üretmeye çalıştım. Eylül 1979 yılında, İstanbul’da katıldığım bir toplantıda, mevcut ve muhtemel sorunlarımız tartışılmıştı. Kıbrıs Meselesi, Türk-Yunan Sorunları, Anarşi, Siyasi çatışmalar, Ermeni Meselesi, AB üyeliği, İran rejim değişikliği, ekonomi, eğitim, dil-kültür, konuları konuşulan konulardandı. Bu toplantıda, Yunanistan’ın bizden önce AB üyesi olması halinde karşılaşacağımız sorunlar konuşulurken, bir gün gelip, Kıbrıs Rum Kesimi’nin de bizden önce AB üyesi olabileceği kimsenim aklından dahi geçmemişti. Bu konular ve sonradan gelişen Bölücü Terör başta olmak üzere, bir çok sorun üzerinde de kafa yormayı sürdürdüm. Bu konularda hazırladığım yazılar yayınlandı. Halen, arşiv araştırmalarıma  devam ediyorum. Bunlar ve benzer sorunların günümüze doğru ilerleyişi ve gelinen noktada, sonuçların ve gelişmelerin genellikle aleyhimize seyrettiğini de üzülerek vurgulamalıyım.  

  

                Biliyoruz ki, insanların sahip oldukları “akıl” ve buna dayalı olan “düşünme ve yazma” kabiliyeti, bizleri, diğer canlılardan ayıran ve büyük üstünlük sağlayan özelliklerimizdir. Bu kabiliyetler geliştirilebilen ve avantaj sağlayıcı  unsurlardır. Fakat, dikkatli olunmazsa, akıl, düşünme, mantık, duygular, konuşma ve yazma kavramları yerinde ve seviyeli ayarlanmazsa, bir söz, cümle, konuşma veya yazı, yazarının veya sunucusunun, yazım sürecini sona erdirebileceği gibi, iş hayatını, hatta, itibarını bile sonlandırabilir. Yazılı ve görsel medyada bunun sayısız örneklerine tanıklık ettik.  Davranış Bilimi üzerine ülkemizde bir otorite olan dünyaca ünlü bilim insanımız Prof BÜLBÜL Hoca bir konuşmasında, kendisinin, ABD’de  ders aldığı Prof. ERİCSON’un,  anlattığı her dersin sonunda “ çocuklar, bu bilimsel kuralların ve anlatımların üstüne, size söyleyebileceğim en son ve  önemli tavsiyem, hayatınız boyunca aklınıza hakim olmanız ve fikirlerinizi (düşüncenizi) mantık süzgecinden geçirmeniz olacaktır “ dediğini, ilave olarak da,, “eğer, aklımıza hakim olamazsak ve aklımız (beyin) bize hakim olursa, hesabını veremeyeceğimiz ve içinden çıkamayacağımız işlerin (fiiller-sözler) sahibi olabileceğimizi” şeklinde nasihat ettiğini anlatmıştı. Bu sözü çok yerinde bulduğum için, eğitim, konferans ve konuşmalarımda hep kafamda tekrarlarım ve kendi yaşantımda da uygulamaya çalışırım. Yazdığım her yazıyı, yayınlanacak site, gazete ve adres listemdeki okuyuculara göre, özenle seçer, okuyucunun ilgisini ve bilgi seviyesini dikkate alarak, içeriğini anlaşılacak bir dille açıklar, yanlış anlamaya  neden olabilecek ifadeleri ayıklar, yayınlamadan önce de yazım hataları olmasın diye defalarca okurum. Amacımı aşabilecek bir söz veya anlatım olmasın diye konu ve sözcükler üzerinde yoğunlaşırım.  Bu dikkate ve emeğe rağmen, hata ihtimalinin sıfıra indirilemeyeceğini de kabul ederim. Hata yapmaktan korkarsak hiçbir işe başlayamayız. Hukukçularımızdan biri “hata yapma özgürlüğünüzden asla vazgeçmeyin” demiştir.

 

                Aklımızın ve düşüncelerimizin ürünü olan yazılarımızı eleştirenleri saygı ile karşılamaya ve eleştirileri giderici yönde davranmaya çalışırım. Fakat, bazen öyle bir mesaj veya söz ile karşılaşırız ki, bu durumlarda, bilim insanlarının “akıl girmemiş kafalara ve fikir oluşmamış mantıklara sahip olan insanlardan ve bunların ürünü olabilecek olaylardan kendinizi sakının” tavsiyesine uymaya çalışırım.  Yazılarımızın yayınlandığı sitenin tüm yazarlarını hedef alan bir yorum yayınlanmıştı. Bu yorumda, özetle, “yazıların sallama” olduğu (ne demekse), okuyan ve anlayan olmadığı, yazarların, dillerinin ve düşünce yapılarının garip olduğu, din ve Arap düşmanlığı yapıldığı, politika ve idarelerle uğraşmaya son verilmesi gerektiği, halktan olmayan çizgi izlendiği” iddia ediliyor ve yazmaya son verilmesi isteniyordu. Bu eleştirilere ve anlamsız cümlelere bir çok cevap verildi. Yazmanın kolay bir iş olmadığını, bu bir paragraf eleştiri yazısında, 23 adet kelime yazım ve işaretleme hatası olduğunu, bazı cümlelerin anlaşılamadığını, belirterek cevap vermiştim. Yazılarımızda savunduğumuz, Milli ve Kutsal varlıklarımızdan “tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak” başta olmak üzere, korunmasını istediğimiz değerlerimizle ilgili yazılarımızı eleştiren ve bize “ modası geçmiş konularla uğraşan, gelişmelerin farkında olmayan” insanlar nitelemesi yapan, aydın ihaneti ve bölücü yandaşı kişilerin bu eleştirilerini de dikkate almadığımı belirtmeliyim. Son yazılarımdan, 19 Mayıs Bayramı konulu yazımı eleştiren bir okuyucu, yazının kapsamının basit kaldığını, bir öğrencinin bile internetten bu yazıyı hazırlayabileceğini, yorum olarak yazmıştı. Halbuki, bu yazım, yıllar önce konferans metni olarak hazırladığımız ve dergilerde yayınlanmış olan “Atatürk Devrim ve İlkeleri, Yurtta Barış ve Dünyada Barışın Önemi” başlıklı bültenden özetlenerek, bayramın anlam ve önemi, konuları da eklenerek hazırlanıp yayına verilmişti. Ana metnin sonunda, yazının hazırlık safhasında 9 adet bilimsel eser kaynak olarak yer almıştı. Kısacası, olay, okurumuzun belirttiği kadar kolay ve basit değildi. Bir yazıyı veya şiiri okuduğumuzda (Yunus Emre, Karacaoğlan ve Orhan Veli şiirlerini) kelimeler ve satırlar bize çok yakın gelir ve “bunu biz de yazabiliriz” diye düşünürüz. Fakat, kalemi alıp  yazmaya başladığımızda, bilinen kelimeleri bu ustalar gibi yan yana getiremeyiz. 

 

                Yöremizin tarihi, coğrafyası, olayları, eğitim  ve hizmet mücadelesi, hikayeleri, dil ve kültürü üzerine yazılarımıza devam edeceğiz. Ortaokul yıllarına (1963-1966) ait tespit ve gözlemlerimize dayanan “Bir Zamanlar Ermenek” başlıklı yazı dizimiz, muhtelif yerlerde karşılaştığımız hemşerilerimizle ilgili olan “Ermenekliye Nerelerde Rastladım” başlıklı derlemelerimiz ve yöremize hizmet etmiş insanları ve hizmetlerini  hatırlatan  “Ermenek, Ermenek, Diye..Diye..) konulu araştırmalarınıza ait yazılarımız da devam edecektir.

 

                Yazan veya yazmak isteyen insanlar, en az, tüm çağdaş ve çevresine duyarlı insanlar kadar, yeni fikirlere açık, kültür ve dil konularında birikimli, kelime haznesi geniş, gerçeğe ulaşana kadar araştıran ve sorgulayan, bilgi sahibi olmadan yorum yapmayan ve karar vermeyen, duygularıyla, mantık ve gerçekleri (duygusallık ve tepkisellikten uzak) ayırt edebilen, kendi gerçeklerinin farkında olan, yüksek seviyede düşünme kabiliyeti (analiz, sentez, sorgulama ve değerlendirme aşamalarını kapsayan sistemli ve bilimsel  düşünebilen) insanlar olmaya çalışmalıdır. Tüm Taşeli insanına ve toplumumuza, “akıllarına hakim olmaları ve  mantıklarını da kullanmaları” temennilerimle, derin düşünebildiğimiz, doğru  kararlar üretebildiğimiz ve  faydalı işler yapabildiğimiz, sağlıklı, başarılı ve mutlu günler dileğiyle….

 

 Yazan /Derleyen : Av: Naci SÖZEN, 29 Mayıs 2013 / ANKARA

Bu haber 1937 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Kazancı Kasabası Hakkında

Kazancı Göletinde Sona Gelindi

Kazancı Göletinde Sona Gelindi Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından Karaman’ın Ermenek ilçesine bağlı Kazancı beldemiz sınırları içerisinde...

Kazancıda Bademler Çiçek Açtı

Kazancıda Bademler Çiçek Açtı kasabamızda Ocak ayında Kış ortasında bademler ağaçları çiçek açtı.
Demokrasi Kazansın01 Nisan 2024

HABER ARA


Gelişmiş Arama

© 1999 - 2023 haber sitemize girilen ve yüklenen yazı, bilgi belge, içerik ve fotoğrafları Kazancı haber her türlü basım yayın kitap broşür vb işlerde kullanabilir sahipleri bu konuda muvakatname vermiş sayılır. ayrıca sitede yayınlanan her türlü veri kazancı haberden izin almadan kullanılamaz. Haber, Köşe Yazıları ve yorumların sorumluluğu sahiplerine ait olup, sitemiz bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmez.

RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi