İMARET Barınma ve Aş Evi Hizmete Açıldı
Karaman Belediyesi'nin hizmete sunduğu, İmaret Barınma ve Aş Evi faaliyetlerine başladı.
Faaliyete başlayan bu örnek hizmetle ilgili konuşan Belediye Başkanı Kâmil UĞURLU "Bu hizmetlerimizin hepsini karşılık beklemeden tamamen Allah rızası için yapıyoruz" dedi.
Karaman Belediyesi İMARET Aş Evi ve Barınma Evi'ni basın mensuplarına tanıtan Başkan Uğurlu, tarihte ilk İmaret'in Karaman'da bulunan İbrahim Bey İmareti olduğunu vurguladı. Başkan Uğurlu açıklamalarına şöyle devam etti. "Ecdadımızdan bizlere miras kalan bu mübarek geleneği belediye olarak gelecek nesillere aktarma gayreti içerisindeyiz. Yaz aylarında hizmete sunmuş olduğumuz İmaret Aş Evi, kimsesiz yoksul vatandaşlarımıza hizmet veriyordu. Bu hizmetimize bir de Barınma Evi'ni ekledik ve bu iki önemli hizmetimizi aynı çatı altında birleştirdik. Oldukça modern ve fonksiyonel olan binamızda sadece yoksul ve kalacak yeri olmayan vatandaşlar değil, dışardan gelen misafirlerimizde faydalanacak. Karamanımıza hayırlı uğurlu olsun" dedi.
İmaret veya imarethane, Osmanlı Devleti döneminde yoksullara yardım amacıyla oluşturulan hayır kurumları. Başlangıçta imaretlerde; şehir dışından gelenlere, yolculara, yoksul ve düşkünlere yiyecek, sağlık ve giyecek yardımı yapılırdı. Sonraları ise imaretler sadece yemek verilen yerlere dönüşmüşlerdir.
. Arapça kökenli kelime olan imarethane kelimesinin TDK sözlük anlamı şu şekildedir;
“Yoksullara ve öğrencilere yiyecek dağıtmak için kurulmuş hayır kurumu, imaret.”
Vesikalarda bazan imarethâne olarak da geçen kavram kelime olarak “imar edilmiş, inşa edilmiş” demek olup cami, mescid, medrese, tabhâne, dârülit‘âm, dârüşşifâ, aşevi, kervansaray, muvakkithâne, türbe gibi birimlerin tamamı için olduğu gibi bu binalardan biri olan aşhane için de kullanılmıştır. Anadolu ve Rumeli’deki pek çok mimari eserin kitâbesinde yapılar imaret adıyla zikredilmiştir. Evliya Çelebi imareti hem külliye hem de birimlerinden biri olarak kaydetmiştir. Osman Nuri Ergin, bu konudaki yayınlarında ısrarla imaretin aşevi olmayıp “imar edilmiş” anlamına geldiğini söylemektedir. Ancak bazı kaynaklarda imaret doğrudan doğruya “aşevi” mânasında geçer. Meselâ Hezarfen Hüseyin Efendi, Fâtih Külliyesi’nin yapılışından bahsederken cami, medrese, tetimme, türbe, mektep, dârüşşifâ, timarhâne, tabhâne ve tabhânenin imarete giden bir kapısı olduğunu yazdıktan sonra “Bu imaret dedikleri mahal bir muhavvete-i azîmenin derûnunda bina olunmuştur” diyerek gece gündüz burada pişen yemeğin fukaraya, gurebâya ve talebeye verildiğini yazmaktadır (Telhîsü’l-beyân, s. 49). Kelimenin her iki anlamda da kullanıldığını buna benzer pek çok kaynakta görmek mümkündür. Nitekim mühimme defterlerindeki kayıtlarda da imaret hem aşevi hem külliye mânasında kullanılmıştır.