Naci SÖZEN (0) 16 Nisan 2015, 15:49 Yöneticiye Bildir +1  -1
KAZANCILI İBRAHİM TÜRKER’DEN SIRADIŞI BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ –(2)
( Kim Bu Kazancılılar ? )


Kazancılı “ Eğitim Öncüsü “ üç çocuk ve velilerinden oluşan yolcu ekibimiz, Ermenek’ten çıktıkları uzun ve yorucu olacağı belli olan yolculuklarının ilk gününün gecesini Ayı ininde, sırt sırta yatarak geçirdiler. Yorgunluktan ve gecenin ayazından kaskatı olmuş bedenlerle alaca karanlıktan uyandılar. Çarıklarını da kurnaz tilkiden kurtardıktan sonra, azık kabından bir kaç “ dıkım “ (yufka ekmek parçaları ) yediler. Akşamdan, çevredeki taşlara serilmiş olan bezler tekrar ayaklara sarıldı, üzerine çarıklar giyildi ve sıkıca bağlandı. Gün boyu devam edecek olan yolculuk tekrar başladı.

Yolculuğun bu ikinci gününün öğle saatlerinde ünlü “ Ecel Deresi “ yamaçlarına ulaşılmıştı. Yöre insanı, gurbet yollarına düştüğünde, mutlaka aşması gereken bu derin ve dar vadi, kış ve bahar mevsimlerinde fırtına ve karlı-tipili yağışına tutulan nice yolculara aman vermemiş, yollarını kaybettirmiş ve sığınacak bir yer bulana kadar can vermelerine ortam hazırlamıştır. Bir mola verildikten sonra “ bedenimiz soğumadan yola devam “ kararı ile ve bir gayretle uzun vadi geçilmiş ve uzaktan “ Yarasa Burnu “ gözükmüştü. Bu uçurumun tepesinde bulunan inde ikinci gecelerini geçireceklerdi.

Yorulmuş ve kızarmış ayaklar yerde sürünür vaziyette mesafeler tüketilerek Yarasa İnine varıldı. Herkes halsiz kalmış, küçük bedenler hem halsiz, hem mecalsiz kalmıştı. Yatma hazırlıkları hemen başladı. Çarıklar çıkarıldı, bezler taşlara serildi, azıklardan birkaç parça yemeye çalışıldı. Çevreden toplanan kuru otlar, ağaç kabukları ve dallar yere yatak niyetine serildi. Sırt sırta verilerek uyumaya çalışıldı. Sabahın erken saatlerinde yol hazırlıkları tamamlanarak üçüncü günün yürüyüş komutu verildi. Herkes biliyordu ki, planlandığı şekilde yol alabilirlerse, akşama, Bıçakçı Boğazı’nda bir köyün köy odasında olacaklardı.

Güçleri tükenmiş vaziyette ve ayaklarını yerde sürüyerek ilerleyebilen ekibimiz, uzaktan, köy camisinin minaresini görünce yüzlerde zoraki bir tebessüm belirdi. En azından, bu geceyi bir yatakta geçirecekler, belki de sıcak bir yemek yiyeceklerdi. Köy girişinde karşılaştıkları küçük bir kız çocuğuna “ kızım köy odası nerde? “ diye sordular. Bu sorularla çok karşılaştığı belli olan çocuk “ ilerdeki evin arkasında, siz oraya gidin, ben muhtara geldiğinizi haber vereyim “ diyerek oradan uzaklaştı. .

Köy odası olarak kullanılan binanın kapısından giren yolcular, ayaklarını ve sırtlarını (elbiselerini) çıkarmaya koyuldular. Kapıdan içeri giren ve muhtar olduğu sanılan kişi, yolcuların halini, özellikle, çocuk yaştaki bu üç öğrencinin durumunu izledikten sonra şaşırmış bir bakışla “ yolculuk nereye ? “ diye sordu. Konuşmalar sonunda, muhtar, yemek göndereceğini, ilave yatak getireceğini söyleyip ayrıldı. Evlerden gelen sıcak yemekleri yiyen yolcular, zorunlu ihtiyaçlarını giderdikten sonra hemen yerlere serilmiş olan taşlaşmış kılıf döşeklerin üzerine uzanıverdiler. Gelip geçen yolcular tarafından yıllardır kullanılmış olan bu sert yatak, iki geceyi inlerdeki taşların üzerinde geçirmiş olan ekibimiz için yünden yapılmış lüks bir yatak yerine geçmişti.

DERLEYEN : Araştırmacı Naci SÖZEN , Mart 2008 /ANKARA